efenim nihayet sorunsuz yükselebildik windows 7 semalarına.
ha cs4lendik de aynı zamanda ama o kolay ele geldi heh
meğer format falan ne kadar da bilgiliyim dedirtenmiş insana :D heyyyt salak diilim aptal olabilirim zaman zaman ama artık daha bi hakimim eheh kime ne doğru bana doğru zaten.
yeni yeni geliyo ya herşey sanki yenilemiş gibi baktırıo ekrana. eh bu da heveslendirio bazı şeylere. eheh heyecanlandırıo evet ne kadar salakça mı ne kadar güzel mi bu basitçelik, eh herşey mi zor olacak be kardeşim, bazen bu kadar da basittir işte :)
hmm laf arada dünkü ayskafe hariç carrabien ve eklenen süt ile gezinen yunuslara devam ki onlar eşliğinde nasıl da post yazılımlar çıkacak bilimsel*lik adına siz düşünün :)
bu konuda en güzellik bahşeden şey de sonrasında daha bi aslında sanal olan gerçeklikte hocadan, yazdığın biraz eski dil, biraz amiyane cümlecikler ki kimi bir paragraf sürmek durumuyla bayarken, sesli okunması ki öle bakıosun etrafa :D eet ben dedim bunu, ama büyük iddaalar bunlar, eet ben de büyük idealarım zaten. replikleri bilmiyorum ama biran önce herzamanki devingen listeye dönüp, tiklemeleri yaşamak istiorum artık. evet çek, bu da çek, hmm buna daha var eet, bu sittin sene çek mez ama olsun dursun. görmek de güzel vs vs

acebe zaman zaman düşündüğüm ama o da sittin sene çeklemicek olan, bi an sahneye fırlama fantazilerine yenileri mi eklemlenmeli? hala oyun içine dalmaya devan hı hı, eklektik len me li :) seviyorum bu kelimeyi. iyice bi anarşik oldum kendi içimde :) bir kere aldım tadını dik durmanın ya bazı kişilikler sağolsun.
farzı misal(bu kelime de sevilmezdi eminim hoca tarafında- daha çağdaş daha çağdaş! pardon kim ben mi hı hı olur) örneğin diyelim biz ozaman mülakat, ee mülakat deme ozaman sen de! hala adı mülakat diil mi bu neyce türkçe mi bas baya arapça işte HOCAMMM. evet artık biliyorum ve yaparım diorum, bazen bu nedendir ola ki hafif bi tebessümle karışık, bence öle mütevazi yürüyüşlerimi sürdürmekteyim :)

ha ne diyodum mesela mülakat. işte ben geldim diyip girip ben biliyorum diye kafada tekrarlayıp ama olur diyebilip başını eğik görünüp ama aslında hiç de eğik olmayıp tepeden olmasa da çoğunlukla dikten bakıp vs evet ya güzel tümü güzel. belki yarın yokuz yahu eheh bu da pek bi dramatik oldu ama öle istiolar napiim. daha dramatik daha vurucu :) doru bazen de sadece istediklerini vermek gerekio sonrasında istediklerini alıcan nasıl olsa di mi ama? bak yine bi yandan tebessümle bakıştık :) biliyorum ben ya bilmeyenlar düşünsün ya da bana ne düşünmesinler! standart kişilikler, kim kendi için öle düşler görmez ya da kim düşünmez?

kim ne düşünür bilinmez, bana ne, ben şiiri de severim.

kısa bir yatış ardı sıra tam uyanış.
vahiyler gelmediler elbette ya da etrafta uçuşanlar, kaçışanlar, oynaşanlar vs yakalanırlarsa.
biraz ayskafe üzerine buzdan yunuslar yüzdürmece yeterince souk değilmiş gibi ama başrolde caribbean rum with coconut- öyle tanımlamışlar, ben bilmem ama içerim ki irish cream*** niyetine.
bundan kelli kafadakiler başına buyruklar, çarpışıyolar. üstelik tek bir yudum bile almamışken. sadece bakışıyoruz ha bir de telepatikleşiyoruz. düşünmek işe yarıyo her zaman. herşey kafada yaşanmıyor mu zaten? oralı oluşumlular ve orada ölümlenirler.



bunun yanına eğlencelik bir izlencek iyi gider, artısı fazla gelir.

Dayanamadım, baktım kim demiş;
özdemir asafmış
güzel demiş...

hmmm... işler sürekli geri dönüo hadeeee en başa.
nedeni çok mi mi ma mist(?) bana ne ler olmuo işte.
"öldürecek beni bu almıla nın mi mi ma mist leri"
ee nolcek şimdi?

daha dramatik olmak gerekmekte mişler. efenim biraz daha kaos ayartmak gerek, biraz daha keder katıştırmak sona da bi güzel demlenmiş vuruculuk lar. harmanla işte ne var?

gece uykusuz kalmalar sonucu işitilenler. şimdi gözlerde çanak kırmızı kırmızı, altında da torbalar nur topu. gözler zaten büyük, acı daha mı fazla oluo ne. iki kapak arası kapanma süresinin daha uzun olduğu gerçeğini de göz önünde bulundurursak ki bu laf da çok manidar oldu- ama ben bu cümleyi bağlayamicam, çoğunluğu paydos etti beyin hücrelerinin, bağlayamadan düğümledim ama bağlanmaya sonuna kadar karşıyım artık :P üstüne bi de alın bölgesinde bir pıtırcık.

bir alternatif, denenmedi ama az sonraya kadar;
madem yorgunum yatayım ama rüyaya yatayım. bilinçaltını altüst edeyim. sonra kalkınca haspel kader -anlamını biliorum ama böle mi yazılıo ola ki bakamicak kadar gözlerim kapanmakta- hatırlanırsa projeler yazılıa. ha kalkınca alta giden bilinci desteklemek de evde bulunan alkola la ra bakar. bu da denenmedi denenecek yakın zamanda. bu konuda malum laflar hepimizin malumatı(!)

evde yemek yokken evde anne yokken bulunan vazgecilmezler ama nedense el altında olunca da içilmezler. illa ulaşamadığında kıymetli ler nie ki?

ya anne yemekleri de öyleler oh mis mis. neyse özlemi birazdan anne yatağı ile dindiricem. gece de alkola ile devam planladım. bakalım biliç altüstleri ile işte sana kaos, işte sana dramatize işler, işte sana vuruculuk...

hava souk. olsun. iki kat yorgan ile iki kat battaniye ama yine soğuk. olsun.
evde yok ya, malum mevsimine de ters ya, yine olsun, canım bööööle biraz kendinden geçerek erimiş kurabiye güzeli istiyo. ama kabından yerim tabağa falan koymam...

Adımlarım mı çok büyük? Yer çekimiyle mi sorunlarım var? Yok ben de çok yorgunum sanırım. Yoksa hala mı öğrenemedim adım atmayı? Aslında burnumun ucundakini dahi görmeyle mi problemliyim? Heh denge problemim var orası kesin. Evet, dengesizim ben :) Daha düşmedim hehe sürekli takılmalarım var. Belki yakında kafama bişi düşer, sanki gerekli gibi.

sadece ve sadece bir alıntı yapıcam. bir haftadır aklımda dönen, bana söylenen, karar alınmışlık, çizilmiş, uzuuunca yıllık bir plandan bahsedilmişlik vs vs vs...
neden diye sormaya, üstüne konuşulmaya gerek var mı? sanırım hiiç düşünmemek, bu algıyı yaratmamak en iyisi. yapacağım alıntı da hali hazırda boğuşmakta olduğum bienal eleştiri yazısından esti. Bienal için seçilen konu malumunuz (belki de değil bilmiyorum) "İnsan ne ile yaşar?"
valla ne yalan söyliim cahillimden dielim ilk defa adını duyduğum Bretch adlı zatın 1928'de yazdığı Üç Kuruşluk Opera'dan sözlerden. Buyrun işte alıntı:

İnsan neyle yaşar: ezip hiç durmadan.
soyup, dövüp, yiyip yutarak insanları.
yaşayabilmek için hemen unutmalı,
insanlığı unutmalı insan.
katı gerçek budur, kaçınılmaz.
kötülük yapmadan yaşanamaz.
?

artık biliyorum.
aslında zaten biliyordum.
teşekkürler...

acaba insan sarhoş olunca bilinçaltı bilinçüstüne mi dönüşür?
acaba insan sarhoş olunca bastırılmışlıklarla mı yüzleşir?
acaba insan sarhoş olunca asıl yaşamak istedikleri için mi çırpınır?
acaba insan sarhoş olunca acabaları mı netleşir?
ozaman alkol aslında beyni uyuşturan bir madde değildir. uyuşturma özelliği bünyesinde mevcut olabilir ama görmezden gelme, üstünü kapatma, kaçma, korkma dürtülerini uyuşturma durumu söz konusu olabilir. acaba insan sarhoş olunca gerçek kimliğine mi kavuşur?
hmm bilmiyorum...

daha önce de yazmıştım; benim de boş vaktim çok heh yazılcak makaleler yok, bienallere düşünülecek projeler yok, hareketlendirilcek tipografiler yok vs vs.. hocam(pardon hocam yok alışıyorum, alışmak için evde tekrar yapıorum :P) ben de başka şeelerle oyalanmaktayım sanki biraz da bünyem için zaruri şuaralar. ekleyecektim blogdaki yazınızı görünce ivediledim :) işte bunlar da benim eğlenceklerim; iş güç biraz daha beklesin beni nasılsa görüşücez.

ha bu da geleneksel işte. bir önceki yazıya gönderme olsun burdan ama henüz -994 teyim. kolay gelsin bana... origami zor zanaat. adamlar her adımı sözde açıklamış ama yapılmıyo valla.


efenim bu da 4.puzzle ım oluyorlar. bir öncekileri seri halindeydi bu onlardan farklı oldu ama zor oldu ama güzel de oldu. 1500 parça kendileri, temsili new york new york. hmmm ne kadar sürdüüü bir kurban bayramı boyunca+2 diyelim. planda tokyo var tabi öncesinde bunun duvarda bir yerini bulmak lazım.






soldaki sarı, dikenli top benzeri de ayak uğraşı ama o zevki sefasına değil evet keyif düşkünüyümdür ama bu hasta ayağa şifa niyetine. kısa olan kasları geçici süre ile uzatmak suretiyle ayağı rahatlatmak amaç. ee ömür boyunca bu böle olacak miş...

bu aralar başında post olan herşey ilgimi çeker halde ki ne bulursam alıyorum okuyorum vs... genel kabul görmüşlükler, sıkışmışlıklar aman benden uzak dursunlar. niye öyle efenim çocukluğunuza inelim derseniz evet bulursunuz birşeyler, normal.
şimdii akademik yazı yazmaya giriştiğimiz bu dönem günlerinde insanın bunca "post" lukla ağzını düzeltmesi ne kadar zormuş. bu konuda da biras "post" luk yapsam ne olur diyorum :) öyle başlıyorum yazıya.



20 senelik bir dolma kalem eşliğinde önceden alınmış iş çıktıları arkasını kullanmak suretiyle başlıyorum "post" luğa ama aynen bu ağızla :)
evet sonum hayrola diyorum ben de.
haaa gelenekselliği hiç mi bünyede barındırmıyorum? yazarken atıştırıyorum ya işte heh yok herzaman değil ama.



herşey bir gece yarısı başladı ki hep öyle değil midir zaten? nedeni bilinmez bir uyku bölünmesi, akabinde de madem uyuyamıyorum o zaman normalde uğraşılmayacak işlere kalkışayım dürtüsü... sonuç; varolan mesleki dergilerin tümünün içindekiler kısmının taranması suretiyle sıklıkla başvurulabilecek kuvvetle muhtemel (bunu da eklemek istedim nedense ama yanlış kullandığımdan da eminim :) ) makale vs ıvır zıvırın listesinin oluşturulması. hani tamamen kendime kolaylık olsun. baktım cidden oluyo, diğer kaynaklara da mı uygulasam dediim ama henüz onlara sıra gelmedi. uykumun kaçtığı çok gece var elbet yok değil, diğer lüzümsüzzz şeyleri bir bitireyim sonra.
bu dönem sürekli kütüphaneye taşınıp kitapları taşımaktayım malum. heryer kitap süper :) evin iki odasını işgal etmeme rağmen yetiremiyorum ama suç benim mi tüm odaları genelde küçük yapan zihniyetlerin mi?
mimar değince kamusal alan sempozyum platformunda(!) mümtaz hocamın ankara tabelaları konuşulurken söylediği cümleler aklıma geldi heheh dinleyenler bilir.
neyse kitaplar diyordum. bir kısmı da bir süre önce elime geçtiler. aman da aman hepsi de ne güzel şeyler!



durumdan haberdar ediceğimi söylemiştim. işte budur son durum. aslında geçen sene bir deneme daha yapmıştım; küçük bir kurtarılmış bölge edasında bir bahçe idi kendileri. bazı yüklendiği anlamları vardı, elimden çıkartıldı ve akıbeti bilinmemekte. çok da alternatifi yoktu sanırsam çöpü boylamak dışında.
tekrar niyetindeyim yine bir yerleri kurtarmanın. şuaralar uğraştığım maketlerden biri gibi olucak sanırsam. küçük bahçecik... küçük sıfatı yeterli değil bahçecik aynı zamanda.



efenim masaüstüm herzaman kalabalıktır. bilgisayarımdakinin aksine. ilginç bir ters köşe durumu sözkonusu aslında. arka plan her zaman fotosuzdur, siyahtır ve sıklıkla kullandığım bazı kısa yollar dışında başka bir şey mevcut değildir ki onlar da gelenesel yerlerde bulunmazlar hiçbir zaman. hepsi yukarıya dizilmişlerdir ama onu da ben kendi içimde gelenekselleştirdim; hiçbir zaman tepedeki yerleri değişmedi. bu nasıl iş şimdi ben de düşününce garip geldi. sözde farklılığa açık ama içinde kapalı :) neyse konumuza dönelim;
yukarıdaki fotodan bir kare detay girmek isterim ki o da şudur;



yıllanmış bir değer, aitlik belirtmek vazifesi... etiketin kendisi de yıllanmış. hala benzerleri var. zamana uydurulmuşlar. sanırım üstleri daha parlak, fosforlu vs yok yok bunun benzeri yok doğru. bu hakkaten yıllanmış bir parça o yüzden kıymetli :)



etrafta gezen ve ısrarla kağıt bardaklarda yetişmeyi isteyen çim topları dışında -ki son durum haberi geçerim yine- minik minik şeyler de türedi bu -aralar...
aslında zorlar, zaman istiyorlar ve gün geçtikçe çeşitlenip çoğalıyorlar. Benim de canıma minnet; nasılsa asıl işler hep beklerler, hiç gitmezler ve meli malı hale geldikleri için daha da bekletilirler. kaçınılmaz olan budur ama sıkıntı yaratır bünyede; bu sefer daha da itilirsiniz farklı şeylere. sözgelimi bir akşam duvardaki eski puzzlelarınızı indiriiiip, iyileştirme girişimlerinde bulunmak suretiyle tek tek sökmekle uğraşmanız da bundan ileri gelmektedir kanımca. tabii kim bilir kaç zaman alacak bu çabalar -bir son durum haberi de bunun için geçerim bir ara!
ne yapalım? bu -aralar böyle.
farklı farklı türeyecek şeyler de kapıda bekliyorlar. çok bekletmemek lazım...




bu yeni bir tarif.
hiç bitmesin dediğim cinsden arayışlar, arada takılmalar ve sonra tekrar devamlar. ama çeşitli tavsiyeler paylaşmak lazım gelir:
gündüz vakti olsun mesela 2-3civarı, insanların yoğun olduğu noktalarda aralarında olun, sonra da kendinizi sınayın; aralarına cidden dalmak mı yoksa karışmak mı mevcut bünyede (güzellikten başka :) )?
aslında bence önce bi yukarlarda dolaşıyormuşçasına tepelerden bakın. zaten bünyede geçici süre ile var olacak güzellik, sizin tepelerde olmanızı fazlasıyla sağlayacaktır ya da en diplerde...
sürekli bakın, bu bakınma hiç bitmesin ama yanına birşeyler de katın. aç bırakmamak lazım bünyeyi, hiç doyurmamak da ama doyduğunu sanma"ma"k en önemlisi belki de..
dikkat bunu evde denemeyin derim!

aslında kendi hesaplaşmasını, kendi ile hesaplaşmasını, kendi ile hesaplaşa ma ma sını başkaları üzerinden yapmaya çalışmak ne tuhaf...
daha tuhaf birşey ise bunun farkında bile ola ma ma k...
bu nasıl bir kaybolmuşluktur silkelenir mi bilinmez.
sıçra ma sın!
tabi ego nun bu kadar tavan yapması durumuna
izin ver me me k gerekir, sağlık açısından!
e ozaman kolay gelsin...



marifet kurulu düzende varolan dayatmalara isyan etmede değil, var zekasını aklıyla kendi lehine çevirebilmekte...
hayatı kendin ve sevdiklerin için çekilmeze neden çevirirsin ki be adam! onun yerine kendi lehine çevirsene.. aksi takdirde kaybetmeye mahkum yaşarsın ki en acısı da etrafındakilerin kaybettiğini, kendinin kazandığını düşünme gafletine düşmendedir. Bizim gibiler yine de sizin gibilere de duacı!

o zaman "şerefe"...



kıssacık zaman ve sığışan onca şey. bahsi geçmişti bu satırlarda ama yine diyeceğim işte e çünkü öyle; hayat planladıklarından değil, karşılaştığın süprizlerden ibaretmiş.

miş* diil tir** o daha uygun bir süredir...

etrafta uçuşan şeyleri yakalamaya çalışsak da tüm gün hatta yakaladığımızı sansak bazen kaçırsak bazen hiç uzanamasak da onlara, akışına bırakmak en iyisi deyip sonucu avuntu ile bağlamaya çalışsak da ı ııh...



başladı bişiler.. adapte olmak evinde bile olsan zor sanki ama düşününce olmak istediğim yerdeyim dedikçe sorun yok. onu ara şşş tırrr bunu sor uşş turrr aslolan budur...
istanbul a bienale gittik, üç gün yorulmaktan beter etti bizi. gidip gelmeler yapılacak tırrr / malı dırrr. bu gidip gelmeler hep olsunlar!
kafada gidip gelmeler de olacaktır di mi? olmalı mıdır peki? olmasa daha mı iyidir yoksa olmama hali yokluk olduğu için varlığı mı tercih etmelidir?
dur ma ma lı dır...



112 nolu otobüsteyim. sabahın 8 buçuğu. hınca hınç durumlarından müzdarip ayakta dikilmek suretiyle karumun önünden geçerken tam olarak seçemediğim bir stencil gördüm. Çok meraklandım. İş çıkışı yürüyerek indiğim dönüş yollarından Karum önünde bu stencili karelemek için durakladım ki baaaaaaam; "bunların ikisi de mi erkek?"
evet "Sevgi saygıya değer". Tercihler vardır, tercih edenler e bir de o tercihleri yargılayanlar üstlerine vazife olmadığı halde. Sana ne be kardeşim...
Açıkçası bu durumun doğallığını kendimce sorgulasam da bunun çoğunlukla tercihlerden ibaret olduğuna inanıyorm. Ama adamın vermeye çalıştığı mesaj ortada. Katılıyorum...



yol tutuşum felakettir. yer, yön, iz kesinlikle bulamam. dahası tarif edemem edeni de sevmem çünkü dinleyemem. ne kadar çabaladıysam da olmuyor.
geçen gün ofisde telefonlara bakmak zorunda kaldığım zaman farkettiğim bir durum daha oldu ki o da telefon edenlerin kimlik bilgilerini de alamadığımdı :) beynim algılamıyor, sanırsam dinlemiyor eheh tekrar sormak ama tekrar algılayamamak işte bütün mesele bu... sonra da lan ben ne dicem şimdi diye kalıyorum neyseki asıl işim o değil de zor durumda kalmıyorum :D
nedenine gelince ben hep kafam çok dolu ya günlük şeylere ayırcak yeri yok diyorum. sonra yine ben tabi tabi diyorum.
neyse uzatmadan sıkıcı ofis zamanlarında cok da mühim bi iş olmayan karalamalar ama aslında kafamdaki anlatımlarıyla çok işler onlar :P
tek atış hakkım, tek can hakkım, atış serbest artık...


hmm Japonların bereket ve şans getirdiğini düşündükleri, çoğu insanın bilmediği için gördüğünde sadece şirin sandığı kediler bunlar. Ben de Brüksel'de japonlara ait dükkanların bolca bulunduğu bir sokağı gezerken görmüştüm. Dükkanların camekan kısımlarında sürekli patilerini sallamak suretiyle bereketi çağırıyolardı / mış...
eheh şimdilerde ise artık 21.yy tüketim çılgınlığına alet olmaktan kaçamayarak ben ve benim gibilerin telefonlarında süs olmaktan öteye geçer mi bilinmez ama hapsoldukları kesin!



bu da benm manek'im neko'm. madem onlar çağa uyduruldular dedim ben de onlar için birşey yapayım dedim. telefonumu boyayım dedim. ama telefonun son geldiği nokta yan sanayi de olsa yeni kapakla buluşmak oldu. vatana millete hayırlı olsun. haa asıl önemlisi bu manek'im neko'm tabiki hediye :) arada bir sallansın ve iyi dilekler tutulsun diye... teşekkür ederim ona :))) duacısıyım :D

-hediye? hediye paketi? hangisi?
-hmmm...
niye peki?
yaaaaa hebele hübele hmmmm tabiki hediye! yok yok açmayım paketinde kalsın...
-ama o senin içiiiiin!
-iyi de, ya açtıktan sonra içine geri koymak istersem? yapamam da...
-yapmak istediğinden bu kadar emin misin?
-???



arkadaslarımdan teki "hayat planladıklarından değil karşılaştığın süprizlerden ibarettir" demişti. her fırsatta her yerde herkese belletiyorum.



şöyle bir baktım da aslında kolumun altında açılmış çok da paketim varmış ve o paketlerden çıkan güzel süprizler!

Planlarımı yine ertelemeye başladım ama o adrenalini çok özledim.
Çantada olanlar evet keklik ama kafada olanlar icraata dökülemediler henüz..
hala zarar görmeden üçününde orda olduklarını görmek güzel..
boyalara bulanıcam en kısa zamanda :))

hala böyle mi?
çantamda mı geziyorum?
ı ıh çantamda değil çantamla geziyorum...

her seferinde giriş yapmak için gerekli kullanıcı adı ve şifresini unutabilen yegane insan yani ben. tek unuttuğum bununla kalsa ya.

ezelden beridir mi bu böyle yoksa aslında uzuuuun zamandır devrelerden geçen akımların atlaya zıplaya hareketleri ile arada kayıplar mı veriyorum bilmiyorum ama kendi adıma belki tesselli anlamında bahanem hep cepte;
yahu beyin başka şeylerle okadar meşgul ki bazı durumlara kapıları ya tam kapalı ya da aralık. giren girer ama yarım yamalak, bu yüzden de yerinde kalıcı diildir. beyne asıl meşguliyeti veren aslında daha elzem şeylerdir :)) hı hıııı eminim öyledir(!)

iş güç var planlar hep gecikmede.. ama aslında hayat şuaralar garip bir şekilde ivme kazanmış akıp gitmekte. ama güzeeeeeel dedirtiyor.

gez gör e göööör anları ve görünce nedense çok mutlu olduğum şey..
işte aşağıdaki şey..
fazla raslamadığım için belkide.
şu aralar yolum farabi taraflarına düşmüyo bir ara sürekli orda olduğumu düşünürsek eet düşmüo ama bir gün gidicem ve orda gördüğüm bir çalışmayı da çekip burdan yayınlicam;
"gün gelecek herkes zeki müren i çok sevicek"
:)))



toplama 4 tane 1 katınca, bazen cevap bildiğinizi sandığınızdan farklı olabilmekte; nitekim de ekte örnekte!!!
kim ne anlar? e kimse bişi anlamaz.. amaç ne? hiç (anlamayan kesim hedef kitle değil zaten).
hedef tek! (12)

hafta sonu için planlarım var.
yine birilerine göndermelik yine birilerine göstermelik...
ne kadar anlam yüklenir ne kadar anlam yüklüdür bilemem.
sadece yüklendiğim bir haftanın yüklediği ağırlığı boşaltma çabası içerisindeyim.
gaz sıkışmalarına bir son vermenin tam vaktidir "tan vakti".

bilmem kaçbin dolarlık altın tabutta gömülme durumu, bilmem kaçbin adet basılıp hayranlarına ücretsiz dağıtılacak olan tören biletleri, 1984 olimpiyatlarının oynandığı 92 bin kişilik Memorial Coliseum Stadyumu’nda yapılacağı söylentilerinin yayıldığı cenaze töreni, stadyumda yer kalmaması durumundan dolayı dışarıya kuralacak olan bilmem kaç tane ekran vs vs vs

hepsi bir yana benim efsaneye kendimce vedam böyle oldu.







makinanın pilleri bittiği için başka kare alamamam da günün aksi giden işlerinden sadece birisi ama en sinir bozucu olanıydı. buradan yayınlamasam da diğer stickerlarımı da karelicem.

"bunlar da taaa mersinden... havanın sıcağından nefes dahi alamadığım ama herşeye rağmen sadece 5gün sonrasında bağlandığım memleket.
kalan stickerlarımı da buralara yapıştırmak suretiyle il sınırlarını aşmış olmaktan mutluyum :)"









Gent sokaklarından bir örnek...
evet aslında bu kadar basit işte olay; seçenekler ve seçilecekler...

bilmem nasıl görünüm?

e ozaman devam...

bi arkadaşım "bu teşircilik, paylaşım değil" diyo.
Evet bunlar benim, ben-im, be-nimmm. Paylaşmıyorum ki sadece gösteriyorum :D


alakasız ama toparladım, sadece burada görmek istediğim için...





Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa