meğerse haberim yokmuş.
varmış yokmuş, varmış yokmuş, var muş yok mış
var mı yok mu?

sonra bilinmeyenler havada uçuşurken, yakalayıp tık mış mışım kapalı alanlara. zorlamalar olmuş, zorlanmalar olmuş, e zorlananlar zaten hep ordalarmış; kapalı alanlarda. kendilerini kapatmalar, zorlanmalar kaçınılmazlar. sonra bilinmeyenler o kapalı alanlarda büyümüş büyümüş, sığamaz olmuşlar.

şimdi bu denklemde ne artı var ne eksi ne de eşittir. bu yüzden de kesin, tek, tartışmasız bir sonucu yok. ama beklenen bir sonucu var elbette -expected value hesabı hadi beklenen sonucun artı eksi aralığını da hesaba katalım; (E.V.-2, E.V , E.V+2) gibi mesela. daha geniş aralığa ı ıh tahammül olasılığı mevcut değil. öyle ki virgül sonrası 5 hane dahi hesaba katılmakta...

evet ben bi denklem uydurmuşum; bilinmeyeni bilineninden fazla, cevabı mevcut değil belki. neden uydurmuşum? varsa cevabı bulabilmek, yoksa uydurabilmek için belki.


Cookie Monster Cupcake by Nick Depree

gördüğün kadarının zaten olduğu kadarıdır yanılgısını bilme durumunu sanıyor olma olasılığı...
kaç bilinmeyeli zırvalamışım?
bir bilme durumu var ama!

ni ha ha ha ha

artık bi silikon makinam var ya bulduğumu silikonlarım haa :D
minicik ve ucuz bişi, ama elimde o, evin içinde deli gibi dolanmama engel diil bu!
etrafa bakınıorum ki neyi yakalasam da silikonlasam :D
valla çok eğlenceli.

bak, ben de ufacık şeylerden çok da keyif alıp mutlu olabiliyorum!...







buna bi anlam yüklemeyin kardeşim. yok niye o şirketmiş yok nie bıdı bıdı... hoşuma gitti yaptım bu kadar basit. tepkiye bak! buara bu konuda biraz sorunluyum kabul nese...

buarada yine fimo aldım. başladım yoğurmaya. birkaç bişi daha ekliyim de fotolarım pişirince :)

alakasız: güneşin oğlu. valla sabah 6 sularında izledim, çok güzel diyaloglar vs anlatmicam zaten. pazartesi de tvde yayınlanıyomuş, üzüldüm. yine kendime saklayasım vardı ama o da yalan oldu.

du bakiim ne yazmıştım kağıdın köşesine? hah;

geçmiş geç miş,
gelecek ge le cek.

geçmiş geç me mişse;
gelecek, belki geçmiş ten gel ecek!

geçmiş meğerse geç miş se;
gelecek zaten gele cek...

ee neresini anlamadım?

kardeşiiiim;
bugün yine dayanamadım her fırsatta sölüorum yine sölerim;
klasik müzik midir yani insanı rahatlatan? hayde ordaaaan.
dinlendirir mi gerçekten? yok canım! beyin aktivitelerini had safhaya ulaştıran dinlendirici misyonu nerden alıyomuş?
ha deli gibi klasik müzik mi dinlerim? yooooooo
ama bunu rahatlıkla iddia ederim işte.

ha bir de müziği "fon"larınıza alet olarak nasıl kullanırsın ey dinle yiyici!

o, bir iş yaparken arkada çalan bişi midir yani? işini yaparken konsantre oluyorsan onu duymazsın ki!
ona konsantre olduysan, işi unutursun zaten.
(o; burda müziğin kişiselleştirilmiş bir durumuna atıfta bulunmakta. o; üçüncü atıf olarak biraz uzakmış gibi algılanıyor olsa da sanki o, ben ve senden olaylara daha hakim, daha doğru yargılarda gibi bir yakınlık sergilemekte kanımca).

aynı anda birçok şeyi düşünüp parçalara bölünmeyi gayet de iyi, bazen olması gerekenden fazlaca becerebilen bir insan olarak, onunla bir şey yapamıyorm ben. aksine de şaşıyorum cidden. bu durumda bravo mu demek lazım hadi ordan mı tartışalım istersen?

ha müzik diye nelere gönderme yapıyorum onu da sen biliyosun zaten!!!

ev diye bir şey var mı bilmeden eve dönme hissini yaşamak gibi.
sürekli yutkunmak, havasını yutmak iyice bi şişkinlik yaptı sanki.
havalar da pek bi sıcakladı di mi?
hala uykuluyum sanki biraz daha kestirsem mi?
dur dur bu sahneyi de kaçırdım bir daha geri al şimdi.
canım çok kahve çekti ama kim aşağı inip de yapıcak şimdi?
yahu anne ne liselisi beş senedir beni 25 sanıyosun e yuh yani?
amaaaaaan yine mi bitti, şarj aleti de yok yanımda napıcaz şimdi?

elime bulaşan boyayı her zaman sevdim, yıkamadım özellikle ama elimden yüzüme bulaştırınca iyi olmuyo kanısındayım...


Stuart Langfield
http://szymon.tumblr.com/page/13

bir önceki kandırmaca sonucu gelen afrika tatil turu için hazırlanmış katalogda pek bi numara yoktu açıkçası. belki onu da bir ara fotolarım ne de olsa uzak diyarları aşıp gelmiş, kaynak kaynak...

efenim bu da iki gün önce elime geçti :) küçük bir broşür gibi ama işte üzerine katalog yazmışlar heh. "the Monastery Store Dharma Communications 2010 Catalog"u heh. ilişiğinde de hemen support for your spiritual practice at home ekli. broşür niteliğinde de olsa içinde hmmm dedirten görseller var valla. o yüzden nimettendir sayıyoruz.



bir süredir katalog avına ara vermiştim. yakın zamanda yine free ler ve turkey seçenekliler sıraya dizilirler. niha ha ha ahaaa

yurdum manzaralarından trajik bir görüntü... klasik biraz ama hakkaten güler misin ağlar mısın durumları burada aşikar. şimdi adam farkında diil "ver ordan abi şunları, döşiyelim, vatandaş biraz renk görsün, gözü gönlü açılsın" denilmiş olma olası.

alırsın bi güzel, döşersin. abi farkında diil becerdiği illüzyonun. bakiim, nası yazılyomuş bu illüzyon? hah eet doruymuş. bu bloggerda da kaynak göstersek, ne biliim böle bi dipnottur, üstten alttan gerdirmedir, neyse girmiyim yine aynı mevzulara zira bayma noktasını çoktan taşmakta.

ne diyodum hah abim illüzyonu döşemiş oraya. ya tamam da bizim millet yürürken önüne bakar! nolyo? adam önüne bakamıyo, zira şaşırıyo, bi göz kamaşmasıdır, kafa karışmasıdır kallavisi hasıl oluyo. ha bir de sen koymuşsun oraya yol boyunca bi basamağı. adam o basamağı da görmüyo, düz yol sanıyo. ha sona gitti o şaşı göz karışık kafa. hemmen çözümü bulunuyo. gözü şaşı ettik, kafayı da karman çorman, anca bu keser vatndaşı diyip ver abi ordan bi boya, burayı booydaaaan boyaaa boya. sona bi de ara ara taş serptik mi bitti gitti.



hayır sormazlar mı naaaapiosun seeen? o sesi ağzınla mı çıkardın :P
sormuyolar valla. sonuç; buaralar buralar moron dolu. cümlemize afiyet olsun.

şuara eldivenlere takma durumları yaşamaktayım- "taydım." yahu kış başından beri de, kaybettiğim, güzelim domuz derisinden zımbalı mor eldivenlerime hayıflanmaktayım :) nedense beğenenler domuz deyince bi irkiliyolardı heh.
işte dizdim çektim üşenmedim. gereksiz ya yaptım valla. fotoda ikinci sırada en sağdaki eldiven diil buara. söylememe gerek varmıydı ki heh nese. çoraptır kendileri ve havaların ısınmasıyla parmak arası namı diyer tokyo terliklerle giymek içindir süpper..



bir deee görünce vaaay dedirten senelerdir kendini boyatamamış insan olarak, görünce aldım. valla acaip gerçekçi. ama kolunuz ben gibi ince olursa, kıvrılmalar potlamalar yaptığı için kendini çabucak ele veriyo. uzaktan baktıriceksın, sona hafif ışık olcek vs vs yerse...



buarada en son dersimiz süperdi. iki saat boyunca akademik olmaya uğraştık. şimdi hocam başlık soldan 2 tık sağa gelirken nokta yerine virgülü de eklicez ama şu kelime yerine daha çağdaş olmaya çalışırken biraz daha küçültücez sonra alıntıları aktarıyo olan isek meshuliyet sahibi olcez, onu da yazmak dip nota şart tabi ama tırnaktan önce cümleni bitirme durumundaysan nokta koycaz mutlaka. ama bişi sorucam hocam kapağı yaparken adımızı da mı eklicez nie ki? aman ha sokak ağzı girmicez.
iki saat bunu tartışmak çok eğlenceliydi kafada uçuşuyodu yine bişiler çünkü durur mu heh :D olay budur işte... lüzumsuzluktu di mi konu?

düzen düzen(!) Midir gerçekten? yenik düşmek düşünceleri varsa akıllarda düzen düzendir demek ki gerçekten. herkes çok bilmektedir bu hayatta. bi ben bilmem, azarı da yedik zaten!

ulen hakketen her yer dört köşe. cezalanıp geç köşeye ama hangi köşeye? köşesiz mekanlar daha da zor be. merkezdesin her daim. odaktasın, odaksın. iğne delikleri her bir biriminde. yamalıyosun, yamalanıyosun. kavlıyo bir yerlerden uçların, atıyo her daim. sonra biri oynuyo sürekli bulduğu bir yerden. uğraşıyo uğraşıyo sökmek için, söktüğü yer, alttan da bir parça kopararak elinde kalıyo. bir kısmı da yapışkanı ile üstünde kalıyo. bir de elindekini yapıştırmaya çalışma durumları var. tam tutmuyo oturmuo, sağlamlaştırmak için bastırıyo bu sefer, tırnakları ile iyice. bi de karalayanları var, neyse azarı da yedik zaten hem de çok fena. e haklııı, sürekli reddedersen...

şaşırdım valla
nası yaa?
Oded Ezer, Petr van Blokland facebook falan heh ilginç geldi,
gerçi barnbrook da facede hem de acaip aktif kullanıo adam :) yüzlerce arkadas da cabası. sürekli iletileri güncelliyo, üstelik mesajlarına bile cevap verio süper herif :)
saygılarrr!



punk movement
http://odedezer.blogspot.com

valla adamlar güzel yapmış, acaip keyifle izlenen bir dizi bbc çekimi. şiddetle tavsiye etme eğilimindeyim. izlerken ben gibi psikopata bağlayıp habire es'lerle not alma durumlarına girişmeyin, toplamı toparlamak zor oluyo. alıştım; aha bu da belki kullanılır ilerde, kaynak kaynak durumlarından sakınamıyorum. hastalık hasıl oldu, ilk dönemden belleğe yerleşmiş. neyse efenim belgeselimiz dizimiz; how art made the world. very nice very nice :)

görselse o da ilişikte...



Dexter a devam buarada. uyku düzeninde acaip şaşmalar var. önce bi akşam üzeri şekerlemesi; 3 saat. evet karamelize olma durumları söz konusu; pöff kötü tamam. sonra saat 4 e kadar oturumlar, sonra tekrar tavşan uykuları 2-3 saat. amanın bu ne? eve gelen gidenden haberim yok. heh karşılaşamıyoruz zira kendileriyle. neyseki benim evde karışanım ilişenim de yok. kimse gelip de hadi artık kalk diye dürtmez. kimse de aslında tekil :) neyse alakasız konulara girdi yine...

bulun izleyin işte...

oldukça fuzuli bir hayli de bireysel bir anlatıyı okumak üzeresiniz. önce kronikleşme üzerine biraz bakınmalar... süreğen, vücudun herhangi bir parçasında var olan, uzun süreli devam eden, kimi zaman hayat boyu düzelmeyen ve tedavi imkânları daha sınırlı kabul edilen vs vs neden mi? birden fazla kişiden ortak sözcükte buluşan bazı ifadeler... e biraz korkutuyolar demek ki henüz sanılan yerde değiliz. olan işte yine elektrik, iletim problemleri... sürekli yükselme - düşme kendi içinde bir düzen oluşturmuş durumda. bu düzen, varolan düzeni bozma kötü niyetiyle yaklaşmakta, kısa devreler vuku bulmakta. uyku daha çekinilesi boyutlara ulaşmışken, sevimliliği nasıl olur da bu kadar çirkinleşir, kendi içine çekmesi kaçınılası bir hal alır bilinmemekte. farklı evrelerinde hasıl olan düşler hatırlanma çabaları ile bir takım ipuçları ele geçer mi? olay yeri incelemelerine girişmekten yorulmaktayım. yetkililerle irtibatı çoktan kesmiş bulunmaktayım. sürekli ifade vermekten farklı hikayeler anlatmaya başladım, işin garibi bunlara ben de inanmaktayım. Dexter izlemeye son versem iyi olacak sanırım. bu konuda tez yapılır valla; nasıl bir bilinçaltının bilince, yüzeyden kavuşması durumudur ki bu tür yapıtların dışavurulup, sergilenmesi çok olağan bulunur? her olayın başında sosyolojik ve psikolojik boyut kelimeleri can sıkıcı olmaya başladı sanki. of derinlerin basıncı gittikçe artmakta iken daha tehlikelisi vurgundan sakınmak gereksinimi içerisindeyim. bu yazıdan da sıkıldım nedir bu yahu? yine dönelim olağana. en komiği artık herkesin derinlerde olduğunu düşünmesi, hissetmesi vs eheh her aklıma düştüğünde güldürmekte beni. hiç mi sığ adam kalmadı etrafta. o zaman hiç mutlusu da yok ne yazık. işte buluşulan ortak noktaya varmış bulunmaktayım. uykusu eli kolu dolu gelenler iyi gece geçirirler. uyku gelmediği halde çağırıp, kapıyı açık bırakan, davet yollayan bizler...

çok da alışmıştım victorian papuçlarıma sonaaaa yürüdüğüm ortamda bulunan bilimum nesneleri de beraberimde süreklememe ya da olanı devirmeme neden olan çadır eteğime :) epi topu 5 saat heh sanki sahnede gibi hissederek havasına girmek suretiyle elimden düşürmediğim mini merdanem ve içinde sözde tazze çekilmiş insan eti katkılı ama aslen ıspanaklı gül böreemle, baya salındım ortalıkta :D birkaç kişiye de yedirdim bu arada.
heh e bu kadar anlattık Mrs. Lovett gururla sunar yapalım; görsel olarak da bezeyelim madem...



hmm oturması dert, kalkması dert, merdiven çıkması ayrı inmesi daha bi ayrı, başka dertler de mevcut :) kimseyi bir metreden öteye yaklaştırmama durumu da. cidden sehpada duran bir bardağı sayesinde devirdim bu arada. ama keyifliydi! ya hep merak etmişimdir nasıl bir durumdur diye. bizzat test ettim onayladım, tavsiye ederim...



korktum kendilerinden ama çok da rahatmışlar valla. canımcım sonrasında bana bağışladı bu papuçları. pek mutlu oldum.



her parça bizzat elim emeğimdir. üstelik makinayı çıkarmaya üşenip bizzat elle dikildiler tabi eldivenler ve çantadan bahsediyorum. diğer parçalar ise dolaptan alakasız şekilde birleştirildiler, sonuçta bütünleştiler valla.



pek hoşnut kaldık. emeği geçen herkese çok teşekkür ettik efenim. bir sonraki konsepti ise merakla beklemekteyiz.



heh bu atın benimle alakası olmadığı halde konuyla alakası bulunmaktadır. bu alaka, aynı ortamda bulunmamız durumundan gelmektedir. yani bloga konuluşu nedensiz değildir.

heh saatin şu sıraları beyin aktivitesi yerlerde sürünmekte zira kim ola ki blogunda sağ tarafa iliştirdiği balığı dakikalarca seyre dalmakta?

bugün kaç ton çekiyo bileniniz var mı? iade edebiliyo muyuz ya da? geri alıyolar mı bir bedel istemeden yoksa yanıyo mu depozito illa? en azından biraz müdehale ile almazlar mı fazlalığı? hani ağırlığı bu kadar fazla olunca, göğsüme fazlaca basınç yapıyo e o da haliyle nefes almada zorluklar yaratmakta. hırıltılar çiziklerle dışarı salınmakta. salınan hava da bilimum zehir içermekte. her solukta yeniden zehirlemekte. eyvah tüketim toplumu dedikleri işte heh tükenmekte sadece...bir de meşhur popüler kültür vardı di mi?

koca iki göz;
görmez! daha da açılmaz!
o zaman kapatma vakti gelmiştir...

dün konuşuluyo işte; efenim o durumun tıbbi açıklaması şudur; beyin uyanık, beden uykuda hali. stresi yükleniyosuuuuun sonra seyreyle ibredeki sapma durumlarını. sonuçta "yok yok ben uyumak istemiyorum" dersin tabi. ya da kafa tutarım modlarına girersin ama neyle, kimle? heh beyinle mi? iyi de uyanık olan zaten o. yanlış adresdesin sanki hı? bir daha düşün istersen. nasıl olcek şimdi? düşünme arasındayız madem...

dün gördüm, şaştım kaldım doğrusu. niyesini ben de bilmiyorum. bizim bu taraflarda pek görülmüş bir uygulama değil. heh cin afişlerindeki slogan misaliiii dur bakiim ne diyodu; hani istansyona vardığınız anda metronun gelmesinin yüzünüzü güldürdüğü gibi yüzünüzü güldürür vs.. eheh akılda kalan bu vala. ama ne yalan söyliim metroda giderken bunu okumak da yüzümü güldürdü. neseeee metrodan çıkışta direk karşımda görünce mutlu oldum. birara okula gitmeden her sabah izlerdim. tabiki blueeeee ve onun süpper mimikleri... en çok da haddinden fazla uzatılan donma sahneleri, o sahnelerde sadece sağa sola hareket eden, ses efekti eşliğinde gözler... neyse uzatmadan yapanın ellerine sağlık diciiiim.

eyyyy hayat!
sen nelere kaaaaaadirsin...

ayrıntı: gidenler geri geldi. gidince varlıkları, sahip olduğu anlamlarını gözlere sokmak suretiyle özlemle beklendiler. şimdi zaten oldukları yerdeler ama yakında yine kıymetleri görünmeze bürünür.
herşey bir kısır döngüden ibaret değil midir?
işin doğası mıdır? doğası mı doğalı mıdır?
neyse ertelensin!
görünmeze bürünenler, belirince düşünürüz.

hmm demek ki neymiş; doktora gitmek her zaman yeni şeylerin hortlamasına neden olurmuş. haydaaaa dedirtirmiş. sesten sessizlikten gittik, burundan yamulduk çıktık. bundan sonra sık sık mı gitmek lazım yoksa aslında çok da gitmemek mi karar veremedim heh :) sanki karar verme lüksümüz var ya neyse.



alakasız belki ama madem doktor mevzularından gidioruz, paylaşiim dürtüsü ile buraya iliştirdim.
örnekte bir mouse görülmekte. o da nesi içinde birşeyler yüzüyo. hem de iki adet niye ki :D heh valla içine iki tane viagra atmışlar. öle civa mıdır nedir, onun içinde yüzüyolar. bilgisayarın karşısında elinde onunla öyle takılıosun. promosyonda sınır yok. numune olarak saklıyorum heh

işin bir başka tarafı, acı olanından; mouse iş görmüyo. eheh sadece sağ sol yapıosun aşağı yukarı ı ıh. tık yok. burdan yetkililere sesleniyorum (pardon ses yok seslenmek yok bağırmayı bırak konuşmak da yooook) o zaman dürteriz.
efenim mouse un iş görmemesinden viagralarında aslında iş görmediği anlamını mı çıkarmak gerekir sayın yetkiliden kişisi ya da kişiden yetkilisi ya da yetkiden kişiliksizi(genelde memlekette öyle ya) ya da her neyse?

Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa