*bekliyosun; sıkılıyosun..
-yok canım niye sıkılıyosun?
*e bekliyosun!!!
-tamam işte bekliyosun; niye sıkılıyosun(?)

akademik okumaları hızlandırdığım şu günlerde bünyeye iyice lanet eder hallere girdim. e okumalar hızla yok olmaktalar. yahu bu kadar mı hafıza fakiri olur bi insan? bunu ciddi anlamda çözmek gerek yazık ayol.

sorup soruşturmalar cancazımla başladı. bi formül diye dilenmem ertesi bir formül verdi ki ölmemek için yapmamaya karar verdim.

tuttum bi kase dolusu vişneye(yoksa kiraz mıydı bu yahu? zira ikisini sıklıkla karıştırırım, ekşi olanı işte) şeker serpip kaşıkla dalmaya başladım. hemen öncesi bahçe toplaması birkaç kayısı birkaç kırmızı erik ilavesi yeterince baymıştı oysaki...



sonuç mide bulantısı ama ilginçtir ıslak hamburger çekintisine dönüştü. oof valla yiyenlere afiyet olsun.

ardından üzümle desteklemece devamında geldi ama umudum yok açıkçası.

yarın da sebze kürü ile devam ederim olmadı. şöle maydonozdur taze nanedir dere otudur abanıp. acebe ünlü bilmem kimlerin bilmem neye iyi gelen formüllerinden mi medet ummalı yoksa duruma daha terapistlik vaka penceresinden mi bakmalı? hmm iş zor, kolayını yapıorum ve genlere biraz saydırıyorum şuara söylemesi ayıptır.

şimdilik yine eski usul dedim duvarları beze notlarla, gözün ilişsin arada, nasılsa beyin onu alıodur tabi tabi bilinçaltında bi yerlerdedir, gerektiğinde kullanıcak avuntuları ile okumalara devam...




askıntılardan bir detaycık minikcik domuzcuk

söylenenler; ihtimaller,
hayat bu olabilirler
hadi canım sen de...
hatırlarım;
"bunu söylemek zemin hazırlamak?"

e o zaman;

haydi haydi
koş yemyeşil kırlarda
bak gelemeyen yaz havası da yakındır
eli kulağında
kuşlardır
çiçeklerdir
arılardır
vızıldar sesler (güzeller her tarafta)

ihtimaller ihtimaller
hı hı hayat bu ihtimallerle dolu, denizi de yanı başında...

aman da ne güzel...

eh bundan sonra böyle, en azından öyle görünmekte. ne kadar da zordur ama el mahkumdur. tatlıdır içten içten ama farklı yükseltilerde farklı taraflardan dokunur. meşguliyet varken yine iyidir; oyalar, kandırır, çabuk geçer sandırır.
güzeldir güzel...
sayılıdır, iyi değerlendirmek gerekir hissine kaptırır.
eh öyle de oldu yine. yine olsun umarım...











kalıp kalıp kalıp kalıp çevrilmiş, taşar dolar boşalır,
pardon anlamadım onlar da nedir?
kandırış kanış şşşşşşş! şuşşşşşş
hı pardon kim dedi ne dedi ben mi dedim sen mi dedin yok ne dedi ne dedim...
ne kadar saçmaymış
kalıp kalıp kalıp kalıp
meğerse camdanmış, ondan görülememiş
yani etraf görünürmüş de sözde bi görünmeymiş.
gösterme desek?
ama kafayı hem de tepeden güüüüüm diye bi vurdum taşarken,
farkettim.
ha yok kırılmadı, kırıkları dökülmedi,
anlamadım yine de battı acıttı sızıntı hissettim...
kafa şişti tabi sıvazlanır,
anlaşılan sıvama durumları sıvazlanmadan da devam ediyo.
of ne kadar saçmalaşmış samimi olunsun bari.
örülen kalıplarsa adam gibi göstersin kendini,
camdan olup göstermek de ne ola ki...
kalıp kalıp kalıp kalıp
e kalıp nolcak ki?

evet hani konuşulmuştu ya defalarca,
cidden öyleymiş...
hemen ufacık birşeyde öyle olduğu belli ediliyo,
çünkü her defasında aynı kanaldan çıkıo,
ortak kanala ulaşıyo.
hiç de öyle değilmiş,
söylenenler,
söylendiği gibi yaşanmıyo.
çünkü birden aslında önceliklerin neler olduğu da olmadığı da belirleniveriyo.
ha bir de istenen ile yaşanan örtüşmüyo
hem de her seferinde.
işine gel mişlik-gelme mişlik durumları başka taraflarda hep başka taraflara meylediyo.
her seferinde ya şöyle olsaydı die ters köşeler* yüzüstü bırakılmış oluyo.

tüm bunlar yaşanırken aslında akıllardan tek ve hep aynı zorunlu şey geçiyo...
iddia etmek ne kadar da kolay. iddia evet çünkü hep o sınırda kalıyo,
eşiği aşamıyo.

*köşe yok! evet evet köşe yok, etrafında dönmece mevcut doru, pardon

kısa bir durum bildirgesi vermek içimden gelendir.
devrik ve anlamsız, sonu yok gibi görünen, wordde yazıldığında altı yeşil tırtıklarla çizilen cümleleri severim ve zaten o tırtıkları hep görmezden gelir, makinaya da ignore et demek suretiyle sinir bozucu uyarıdan ekranı mahrum ederim.

şöyle ki;

kaç zamandır dalmak zorunda kaldım yine akademiklik yazılarına, valla ne yalan söliim çok da akademik olmayan bir tavırla sürdürmekteyim. çok bunaldığım aşikar ama tek sebep budur dersem ı ıh eksik olur. çok da beceremiyorum galiba değiştirmeyi, istemiorum aslında, orası kesin. "der/demiştir"," demiş" yerine kullanılır hesabını yapmak pek bi anlamsız, dahası eziklik gibi gelir (farzı mishal burdaki gelir akademik oldu, oldu yani).

ha diğer bir sebep bir an önce bu ölü, adeta üste yapışmış, aslında kısacık olan ve hemencecik geçiveren ikinci dönem olgusundan uzak başka algılara dönüşen süreçten kurtulmak istemekteyim, kesinlikle, biran önce. dolup taşan baaaaşka duygular ki farklı olmasına rağmen bir okadar tanıdık, içerlerde olana kavuşmak sabrısızlığından bahsetmeye zaten lüzum yok(bilene tabi). ha bi taraftan daha sadece önerisini yazmaya bünyeyi zorladığım tezi yazmış kadar hissetmek, ya sıkıntıdan ya gereksizlikten ya idraksızlıktan ya da haddinden fazla içine şimdiden dalma ile sorguların artmasından. aslında yakışanın yapışan olma durumları da korkutmuyo diil hani. hep söledim haydi bakaaalıııım.

gözlerim batıyo, fiziksel olan dışında batan çok şeyin yanında bir de uykusu az olanım. of hem bu kadar olsun hem olmasın nası olabiliyo? hem içinde yaşarken hem nooolu nası olamıyo?

heh buarada sırtımda ağrıyo.

şimdiiiiiiii;
YAD ile AYD arasında fark var mıdır?
varsa nedir?
niye ki fark olmak zorunda mıdır?
ortaklıklar da mevcut mudur?
aslında farklar ve ortaklıklarla aynı olma durumu geçerli olabilir mi?
geçerlilik gerçeklik midir?
yoksa gerçek görünen midir?
görünen kadarı mı gerçektir?
yok aslında aslolan görünenin ötesi midir?

şimdiiiiiiii;
YAD ile AYD aslında aynı mıdır?
ya da tamamlayıcı mıdır?
yoksa hem aynı hem iki yarı mıdır?
birleştirilebilir mi?
yoksa eklemleme durumu mu bulunmaktadır?
kolay mı bulunmaktadır?
bulmuşken bunanlardan mıdır?

ben birşey farkettim, tuttum yine sırf türetmek için bişiler ekledim. sonra aslında yine özetledim, denklem değil bir sürü eşitlik yazdım;

YAD:AYD
YAD;AYD
YAD&AYD
YAD=AYD
YAD+AYD
"YADAYD"

köpekler misali iz bırakır gibi... amma aidiet, hakimiyet, tekelcilik mevzu bahis değildir. hatta söz konusu dahi olamaz. asıl fark işte budur. direk müdehalelere maruz kalmak suretiyle yerinden yurdundan edilme; yolma, yırtma, sökme işlemleri gerçekleştirile gelmektedir halihazırda. olsun!

yedi tepe* diyarında şüpheli bakışlar eşliğinde, güpe gündüz, kalabanın bağrında iz bırakma peşine düşmek nasip oldu. normalde abartmak bünyede vardır; her yere izler şeklinde. ama bu diyarlar başka diyarlar. alnımızda mı yazar bilinmez yabancılık durumları. gözler sanki komple gezinmekteler ki o da sınırlamakta başarılı idi hareketleri.

yalnız ve yalnız birkaç yerde bırakıla geldi. varsın olsun. devamı da gelir elbet.



hu ha ha haa
itiraf ediyorum;

abudik gubidik seyyarcılar gibi davetlerle en ilkel ve bu nedenle de en temel reklam hareketlerinde bulunan büffeciklerde, sanki bana böle bi çok da cazibesi varmış, görünce anaaam diyip yemek isticekmişim kılığında olduğu sanıldığından, camekanlara konulmak suretiyle apaçık gözler önüne serilen, ama aslında yapiş yupiş olduğunu gayet de belli eden, işte tam da bu nedenledir ki binimum(bilimum muydu beaaaah) iğğğğğğrenmeler dedirten bişii yedim. klasik nassı yani bunu nassı yer bi insan derken efenim.

oh be sonunda söledim. kıssadan hisse;
ıs lak ham bur ger ye dim kar de şim :)

valla asıl itiraf bu diildi sanırım.
tadı gayet de lezzetli geldi vallaaaa
sevdim mi sevdim eeheh asıl itiraf bu nokatada işte tam da buydu :)

devam edelim;

bi zamanlar koku bombası sandığım, şimdilerde davetkar nitelikte çekici gelmeye başlayan kokoreç de severim ben. yahu canım çekti bak şimdi...

soooona bi tabağı çok ciddi boyutlarda karıştırabilirim de ben :)
efenim bana böle bi sular mış soslar mış tatlar mış tuzlar mış ekşiler miş acılar mış oh oh kavuşmalar kavuşmalar.

yuh denerek midenin nasıllığı varsıllığı çöplük dönüşmeleri eşlikleriyle sırıtarak.
bi ondan bi ondan yaparım en kötü; yaşassın ağızda karıştırmalar olurum, zaten midede her daim buluşmalar yok mu lar lar.

ha bi de geçen satıcı bu kadar biberiyeyi kim yiyo dedi, ben dedim, şöyle bi baktı bidaha baktı sonra bi de yukarı baktı, hu ha dedi ama gözleri. o ara ben de ona baktım, sonra eline baktım, ver dedim gözlerle, ver acıları gideyim gayrı, o da vardı bak şimdi hatırladım hih ho ho

neyse efenim sonra
istisnasız çay diyip ne var ne yok eşlik ederim. çorba da dahil.
abartırım ben abartı insanıyım herşeyi abartırım :)

bağlamak lazım;
peşin hükümlü olmamak lazım.
yemedim ama çok iğrençtir kanısını bünyeden bertaraf etmek lazım.
farklılıklar istemesek de bizledir,
içimizdedir hı hı,
içten gelendir,
bastırılmamalıdır aksi halde zaten doğası gereğidir farklı şekillerde kendini gösterir.
e bunları da söylemek lazım :)

ev sahibini seven misafir der ki;

ama ev sahibi de hala misafir modunda.
yok aslında ev sahibi olmuş sanırım
ama misafir gibi yaşıyo
ama mecbur ne yapsın
misafirlikle geçinmekten başka
ama üstünden geçinilen hep ev sahipliğidir

yazık ama...

bu geceden sonra ev sahibi
ha ev sahibi olmuş ha misafir
misafir evine gidiyo
sözde ev sahibine ve moduna...

yaaaa yine yazık ama...

Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa