şimdi sağ el işaret ve orta parmak; düz tutuosunn, whooooper mouse un üzerinde, sola silecek misali kaydırıosun(resmen mouse u okşuyosun); adam sayfayı geriye alıo. nassı ya dediim andır o an :) epeyce salaklaştım da tabbe, vay beeee demişim, yalnızım evdeyim.
hu ha bi de o anlara çok gülerim, yüksek sesimi yalnızken pek duymam tabe ben.

o diil de aklımda günlerdir kampoçya pirinç tarlaları. ne alaka eet alakası baraka'dan, deniz(!)den gelir. nassı güzel bişidir. ankara yolları için havaalanı beklemeleri, bir adet %4'lükle leyla modu ve kaçırmaya 10dakka kala ben gezinirken tarlalarında...

içerde dolanan burnu aktıran, beli sol yandan büken, 9'da sızdıran virüsten midir nedir, enerjim yine içimde patlamakta. üşüyorum valla tulumumu da yanımda taşımaktayım, okulda-taşlık yollarında-kantin önlerinde-deniz yanlarında :)


deniz*, hakkaten ya çok hom hom'um :)

*nassı göndermesi alenisinden daha ii dim mi?

havvanın griliğinden kurtulmuşluk rahatlaması ile geccenin bile sıcak hissettirmesi, bodrum oluşumunun bahşetmesidir.

hı hı dudağın yandan tarafa doğru kayarak içten gelen hissayatların sadece azıcık -ki içte yaşanan coşkunun bastırılması söz konusu, mecbur- dışa yansıyan görüntüsünün altında yatan besbelli evimdeyim dedirten bi tarafının bulunduğunu görmenin iç huzurudur.


çantada taşınan tooolet kağıdı hı hı belki de bünyenin gün içi 10derece düşüş yanında karasal-kıyısal farklılığının yansımasından kaynaklı hastalığın dalaletidir.

eve gelinen ilk geccenin kapı kenarı masa üstü torba dolusu bahçe toplantısı portakal birikintisi, ev sahibinin öngörüsünün işaretidir.

e yuh yemek+hane yemek içi portakal verilmesi e ye artık şunları, depolama dürtüklemesidir. az kaldı bademcikler kulaktan fırlicak, ı ıh burun olmaz hele kendileri kapalıyken (haaa son dakka çat kapı çorba yanında tere getirmesi of nassı güzel bir duygudur, canım cierim benim :* )

akşam yapılan güzel film gösterim eylencesi soonası cips üstü bahçe dalması minik mandalin, irili ufaklı portakal, bilmem neyden hallice greyfurt toplaması sırası, kendinden accaip sinsi dikenli boydan fakir otumsunun ettiği can sızıntısı- ki hala acaip el sızısı, yakması çekmekteyim şu sıra- aç gözlülüüğün, kendini bilmezliğin yannısıra toplamayı bilmezliğin, ama hakkaten biz bunlarla yetişmedik görgüsüzlüğün, öğrenicem :) azminin belirtisidir.

bazı harflerin iki kere tekrarı gereksizliğin, ikilemin kendini bilmezliğidir.


bu da eve gelecek rafımsı zımbırtının görseli çöçü ruhun kutlamasıdır.

bir bulunamayan karşılık istanbul. tamamen bilinmezlik denkleminin verdiği, bilinmezliğinden ötürü doğan ciddi anlamda burun direği sızısı cinsinden iç yanması tariifi karşılar mı...
bilemedim!

güneş varken bile gri kalabilen bi şehirsin, bravo valla. bagdemcikler ciddi ciddi şişmiş, şuan buraya daha farklı bi hastalık olayları yakışamazdı heralde.

çoktaaaan reddedilmiş bu dolaylar. yabancı bir şehirde gezerken, üstüne üstüne gelen insanların suratlarına bakıp, içten ben sizden değilim hissiyatı çoktaaaan beyni kaplamışşş.
-nası olur?
-evet hakkaten nası olur?
-valla bilmiom...

3 günde deniz özlenir mi demiştim, hı hı özlenirmişş!

çoktan kopmuşuz bi de üstüne ı ıh dönmem büyük konuşmalarını yapmaya da başlamışız. valla haklısın ilginç gelmekte, kavramlar karşılıklarını değiştirmiş bile. e yine beyin abondone, bünye sıkıntıda. iyi bişi iyi bişi diip ya gerçeği göstermeli, ya kabul etmeli ya da ikna. demmekki bu kadar kıssa sürede, hayat bu kaddar kıssa sürede, vay be...

öldürme hevesiyle, mücadele verdiğin nam-ı dierin, 2ay sonra yeğen olarak doğucak olduğunu, bundan sonra sürekli anmak durumunda kalacağını öğrenmek ne acaip. heh kader bu olsa gerek(!) belki de bir işaret; sürekli kızgınlığı bırakmak ve kabullenmek hatta o algıyı komple yok etmek gerek...

hmm bünyeye ancak bu kaddar gaddar...

daha bu gündüz 22de derece
ısıtan güneş altında denize karşı
bir sürü denklemleri çözüp
cebimde

gel*dim

ne bir alıntı ne bir gönderi...
aslında havaya sıkılmış
içe dönük,
içe kapanık,
içe yönelik,
dışarı kaçan içsellik
sıkılmış...

kaç köşe derken merkez kaç mı?
hı hı nası? merkez kaç?
eet cidden merkezi kaç?

köşesi olmadan olmaz dı, doğru.

geldim mi bilemedim.
sadece
ürktüm...

http://www.youtube.com/watch?v=Dg6gi34mqcI

çok güzelmişşşş. ya görünmezliğin ya transparanlığın oluşumudur kendi içinde. ikisi elbet aynı değildir. nasıl göründüğünde yatmaz farkı. nasıl hissettirdiğinde ya da nasıl algılandığında da... içine dönüktür dedik ya karşıdaki görmez zaten. kalmışsa etkisi geriye, tam da durduğu yerdedir.


tam da durduğu yerdedir derken, görünen o ki bir ziyaretçi var mış! bilmem ki işte, çeşitli senaryolar olası. gözde+kafada+kulakta dile gelir hemen. hi ho gelmiş, bakmış, donmuş, kalmış ve yana yıkılmış. eller yukarda. kalp krizi mi bilinmez... hı hı filmlerde doğruymuş demekki bu tip işlemeler. ı-ıh süsleme değiller! kapıda süren dakikalar, efenim hoş sohbetler ertesi, tam da kapanıcakken kapılar, farkedile gelirmiş. amanınnnn anı... akabinde ıy uy falan filan işte. napiiim içten gelir o da, engellene ne kelime ki. dokunmak ne mümkün ama kurtulmak da lazım merhumdan. bi şut, anca odur elden gelen... şimdi toprağa da ulaştıramadık, açıkta -veranda mı ki adı- kalakalmış vaziyette. ıy uy devam...



dipcik odur ki; a hakkaten uçmak vakti de gelmiş :))) bir sevinmeler e çünkü iner inmez kokoreç+bira muhabbetini ayarladık bile...

27''liğin on'da bir'inde görün'en kutucuk'a bak'ar iken
nil'den gelsin; akbaba...

ve
annenin kızım arada yemek yap dürtmeleri artık acıtmaya başlayınca...

e
hade bakalım diiip, yemek arasında okulun karşı dağlarını tepersin, bilimum mantardır ottur dere tepe, suyu yolları, inek bokları arasında bahar havası altında kayalıklardan zıplamak gibisi var mıııı :)
akşama çok bişi diil adını unuttum ama dallama gibi bi argo ayarında ismi olan ıspanaa benzer otumsu bişi bişi öğrendim, menüye koyduk bakalım...
mantar gezilerine bi ara çıkıcas ama bu sefer de aman kızım yemeee duyumları heh

zaten hastalık yolundayım sanırım. çalışma arası yorulma ile ağırlaşmalar mevcut. burnun iyice bi kızarmış uyarıları :S

bi yerlerden ercan saatçi ve sayenizde esti ya hayırlısı...

onlara bakınca öyle kolay görünüyor ki başka bir insanla bağ kurmak.
Sanki kimse onlara bunun dünyadaki en zor şey olduğunu söylememiş.
bir şeyi düzelterek diğer yaptıklarını telafi edemezsin.
jordan chase böyle derdi, fakat yanılıyor.
çünkü bunu sürekli yaparız.
dünya böyle işler.
işleri düzeltmeye çalışırız.
...
sonunda gerçek yüzümü gören biri oldu.
hiçbir şeyin ama hiçbir şeyin değiştirilemez olduğunun kesinliği.
karanlığın bile.
...
Bir dilek dile.


Dilek dile.

Bir.

iki.

Dilek dile.

Tabii dilekler çocuklar içindir.

*Dexter 5x12

ıımmmmmm dedirten toplu bi kahvaltıı, sonra biraz ucuz yer keşfi gezintisi e birazcık da bende oturma uzatması, sonra vavien var ki -tavsiye olunur- ya birascık daha izliim derkeeen tüm günü böylece yemenin iç huzur kaçırmları ama yok bişiler daha öğrendim avunmalarıdır sonrası;

kendileri mandalina oluyolar, bizzat bizim bahçeden. ilk defa gördüm, şaşkınım, ı ıh soymuyosun, aynen ağza atıyosun, süpper...

sonra, bebelere yapılan uvur zıvırları sahiplenme, ama birinde abc'dir al beni, e diğeri beyyaz şu sıra hayatta olan bir çok şey gibi...

ve birden hayat mac'lenir hi ho
nassı güzel bişidir. whooooops diorum ben ona :)))

3yaşında yeğenimin bil in başına geçtiğindeki kocca ekran karşısı küçük kafa haline döndük. gözüm gönlüm açıldı, mutludan öteyim şu ara (mutlu die bi mekan var bu arada burda (gereksiz malumat- dolmuşların önünde kocaman mutlu yazıo ki her gördüğümde bana çok komik gelio)

salaklama durumları da söz konusu haliyle. sıfırdan bi dil öğrenme debelenmeleri ama şimdilik...
güzel güzel...

okuldayım, oda karanlık, e hava karanlık, ışıklar kapalı. yağmur başladı, arada içeriyi aydınlatan şimşek çakmaları. ha bi de arada deniz izlemeleri ileeeeee müzik. gözde canlanan tablonun hakkını veren bir haleti ruhiye ı ıh yok.
e cuma akşamı, planlar yapılmış, enerjimiz bol :))

sürekli dönen de budur efenim...

http://www.youtube.com/watch?v=nZnYR8gc6bU

sabah kör vakti, radyo halikarnas dolayları (eet artık eski usül minik, portatif cinsinden bir radyo ile evin içinde hazırlanma turları atarak -ne zaman tv izledim hatırlamıorum bile)... hala gece modunda acı ile inleyen parçalar çalar, yuh bu kadar enerji ama pozitif cinsinden, iyidir iyidiiir.

hele hele yadigarım can cazım, daimi masa üstünü gösterir ve biz onu gömeriz :S


aslında sebebi bellidir; mecburiii hızlandırma durumları ile 27lik inchimi (kaç cm e tekabüldür hala akılda tutamıyorum valla, hı hı ayıp biliyorum), big mac imin -ekin'e sevgiler efenim :) - yollarını gözlemekten...
kendisi valla o kadar doyurucu ki hani pek bilmem ama whoooooooooper cinsinden, önümdeki 12 ay vadeyle hiç bişi yemesem -ki cidden aç kalıcam- yeridir :)))

ama keyif budur işte, okul öncesi bahçemi seyre dalmışken çay eşliğinde, birden yağan yağmur ve teoman gemiler eşliğinde hu ha bu ne bohem. ayaklar da hafiften üşür. horozlar ötmeden uyandım, cidden her gün horozlar ötüyo bu dolaylarda, kaz sesleri arada gelir, yahşiden yürümeye sırf inek fobisi yüzünden çekinmekteyim. ama keyiflidir çünkü ilginç gelir, alışık diiliz; her sabah mandalina ağaçları arasından yeşili, dereyi vs görerek denize kavuşmak, arada görünen güneşin vurmalı yüzü vs vs...
topluca yazı beklemekteyiz...

of sabah böyle bi haliyeti ruhiye hasıl olmuşken, gece nasıl geçer merak içindeyim.

hmmm salaklaşma durumları ile sürekli kafada dönen aman da kendini asmış bir zenci eşliğinde lan noluyo laaaan diyen güneşin oğlu replikleri, efenim üst üste yığılmış tesadüf aksilikler -bir kısmı felakete kayar- durum sıkıştırmaları...
sakin kalmaya çabalarken evet, beyinde iletim sorunları, haliyle bir yavaşlama ki belki de tam tersi aşırı hızlı atlamaları, amiyane tabir mal mal oturma söz konusu.

yok efenim aslında az daha ölüyoduk biz, aman üzülmesin sölemeyelim handikaplarıdır nedeni, sinirlenmelerin, zaten bu sabah itibariyle yaşanan bir laptop kaybı can acısı ile cebelleştik.

hı hı gördüm; geldi mi üst üste geliomuş ki
denizden:
-ya sen ne kadar sakin kalabiliosun, ben olsam şimdi...
(ben; gülümser)

bu muhabbet üzerine barsdan:
-e, seni en çok ne üzer?
(ben; tabiki duygu çöküşleri...)

başka hiç bir şeye o kadar çok üzülmemiştim ki zaten.
ama yok salaklaşmalar gün boyu, idrak güçlükleri, evet ya tek iletişim aracımı da kaybetmiş bulunmaktayım, canım ciğerim dediklerimin kayb-ı ihtimalini de yakınlarda yaşamışız meğerse :S

esasen arka plan hesabı -lap top ekran kartı yanmaları- foto çekimleri mevcut ama aktarılamamakta, sonra paylaşıma açılması ile acımı hafifletmeyi düşünmekteyim.

demekki neymiş; emanetle çalışmalara devam mış, hayat devam ediyor söylemlerine uyalım bakalım... sanırım son zamanlarda bir haylicesinden şeyler öğrenmekteyim. mutluyum...



hi ho asırlık koltuktan sonra bir iş üzerine bırakılan koku bombası, sanırsam fena halde kokan köpek mamasının midede geçirdiği evrimin dışa yansımaları. kapıdan çıkar, pencereden girer, olsun bakalım can can :)



eldeki kırış durumları temel sanata konu olacak cinsden olmuş ki eyvah eyvah :S
yok yaaaaau soğuktan o, hani bi de cilt kuru falan ya, hı hı öledir...




evet, en gereksizinden kalabalıkla renklenen odası benimkisi sanırsam, miray miray...



ve gün biter, iş makinalarının muğlası hımmmmmmmm

en çok dile gelen; yine neden ile bilinmesi iken, ulen bu esmece kafaya birşeyi indirir mi eşliği, dillenen başka başka vukuaların aynı kafada oluşan soru işaretleri hazımsızlığının midede yol açtığı yanmalar devamı buralar da soğurmuş pazarı.

öncesinde ise gayet sarısından ve mavisinden hakim bir cuma ve ertesi...






ozaman bir de;
http://www.youtube.com/watch?v=35jTn4S57t4

sabah görmek istediğim tek şey yine karşımdaydı, ama bu sefer sadece bana bakmadı; kim seslenirse oradaydı. odama bir kez dahi gelmedi. uzaktan baktı, arada sevdirdi kendini ama inadına o benim dedirtti soranlara. yuh diorum kendime...

sonra bir dosta bişiler anlattım, bir sene verdi. neeeeee bir sene mi? bir gün bile bi çok açıdan o kadar uzun ve yine aynı açılardan o kadar uzakken mi?
sanki gelsin der gibi 2011 ajandasını bile aylar önceden aldım; tabi ki istanbul. bir sene boyunca yüzyüze gelmeyi aylar öncesinden göze almışım. iimiş..


hmm 3 bölüm birden the dead walking(valla giriş bu şekil), 1ltlik marmara. of evde yapmadığım kadar güzel yemekler ile bana eşlik eden bizler. "geç oldu, uyku geldi, hadi kalkalım" derken, bu saat olmuş, evde hala ayaktayım. bişiler bişiler bişiler; işte=yine mış gibiler.

ben de annemi özledim...

bugünün meşguliyetinin özeti budur;

kendisi adeta bir azmandır, velhasılı kelam yürütülen tahminler ki tahminleri destekleyen dudak kenarı yırtık izleri, çok da alışık olmadığı sokak ortamında yaşadığı arbedelerinin ve sonucunda köşe bucak tırsma durumlarının göstergeleridir. odadan çıkmamakla birlikte, iri cüssesi ile sıkıştırıyo dahi olsa aynı sandalye üzerinde, üstelik zaman zaman kucakta uyuma istekleri iyi hoş aaaayyyyy yazııık vs vs de yemek ertesi gelip dayanılmaz koltuk üzeri koku açmazları sergileme olayını ı ıh hiç hoş bulmadık :)

valla yine de kızarak kovalayamadık. ama saat 5, geride bırakmak, arkadan bir süre takip etmeler ve duygusal bakışlarla yolun ortasında kalmalar... akıllarda da hala o var... yarına tekrar görebilme ihtimali gözetmekteyim.

eh o da yalnız, küsmüş, bir sıcaklık bir varlık aranmakta yanında ki beni seçmiş olması pek bi manidar :p


azman haliyle birilerini hatırlatmadı diil hani;
kujikonun anısına...


belki benim kağıt param bir şekilde döne dolaşa senin cebine girmiştir...

inceden gelen bir sıkıntı işte amaaaan ne bilim, can mıdır ön eki iç mi? ikisi de aynı kapıya mı çıkar yoksa bir yerde mi kesişir...

hmm birkaç gündür bakışıyoruz kendisiyle.
bu belirsizlikler dahi çok da keyif vermekte. karşılıklı duruşların uzaması bundandır belki de. ya çok acele etmemek lazım, zaman vermek lazım bişilere ya da aslında hiiiiç öyle düşünmeyip aksine beklemenin kaybından dem vurmak lazım, gözler kapalı bir şekilde. valla ne kimse ne de şey var bekleyen, herşey hareket halinde.


sanırım bu en büyük lükstür; salonun tam da orta yerinde...

deyinmeden geçemiciiiiiiiim;

hem çalışan hem evle çoluk çocukla meşgul olan kadın - erkek her neyseniz; hepinize saygılarımı ve hayranlıklarımı sunmayı bir borç bilirim. geldiğimden beri ilk defa adam akıllı yemek yapmış - ki o da bana kalsa yine yapmazdım; haftasonu deniz davetleri vesile mevzu bahis, burdan sevgiler :) - zor şey vesselam. bugünki hazırlık birkaç ay götürür beni :p zaten iadeyi ziyaret sırası ben de ni ha hahaha... öyle hafif bişilere de kı ıh, balıktan, mangaldan aşagısı kurtarmaz ona göre!

halaa en çok tükettiğim şey maydonoz ve hala yazarken maydanoz muydu diye bakınıyorum.

kavanoz açmak, kafasına vurup havasını aldıktan sonra bile zorrrr...

genelde birşeyler asarken iki çivi çakmak gerekiyo ve hep ikincisi çok meşakkatli, duvarı yaralayıcı, sonrasında parmağı zedeleyici oluo...

kendi evinde dahi olsa temizlik meselesinde kendini kandırırmışcasına köşe bucak yerine görünen kısmını kurtarma peşindeliğine devam edilio...

yalnız başına yemek ı ıh yapılmıo, fazlasıyla gereksiz bir zahmet olarak değerlendiriliyo... sonuç; kilolarda zayiat...

evdeki telin melodisini öğrenene kadar çalsa da üzerine alınmama hali sürerken, eskaza aaa bu benim ev teli deyip açtığında anneni bile tanıyamama durumları önemli mevzular olarak kayda geçmeye değer sayılıyo...

toplu dizi izleme seyansından henüz yeni dönmüşken, bir de izlenen "the walking dead" olunca; ı ıh gecenin sonrasında yalnız olma durumunu göz önünde bulundurup izlemiim deyip sakınmak gerekiyo... (sanırım şuandan sonra her sese yönelme, sinme gerçekleşme olasılığı tavan yapmış durumda)

ha bir de şu sıralar hayat alıntılarla devam ediyo...
Gün gelir, hayattaki her şey çekilmez görünür göze. Seçimler çoktan yapılmıştır. Elimden ancak hayatıma devam etmek geliyor. Kendimi avucumun içi gibi tanıyorum. Her tepkimi önceden görebiliyorum. Hayatım hava yastıklarıyla emniyet kemerleri arasına hapsolmuş. Bu noktaya ulaşabilmek için her şeyi yaptım ve ulaştım da...ama sıkıntıdan ölüyorum. En zoru da hâlâ hayatta olduğumun farkında olmam.
Mr. Nobody

evet, işim gücüm nispetlik :)

yahu duruma inanmakta zorlanıyorum.
du bakiiim tarih 3 aralık diyo ve 26 gibi bi derecede ama ne kadarı hissedilen bilemediğim bir memlekette, güneşden ötürü mutlu mutlu odada oturmuş, meşgulüm. yalnız dikkat! can alıcı nokta; üşür bir tip, kısa kollu yazlık bir elbise ile...

vaaaay be marşına telif ödeyen!!! gözünü sevdiğimin memleketi...






ve işte yığılmışlıklara ilk müdehale. odada bekleyen potansiyelin harekete geçtiği ilk an :) sonunda biri kelebek bardaklar topluluğuna dayanamaz, ilk hamleyi yapar.
miray'a sevgiler...

bu tarafta ise tümden günden gelen ders koşturmacaları ki ayakta durma yoğunlukta. sonunda diğer yığının yardım çağrıları, çaresizlikten ileri gelen bir hızla bu tarafa doğru ulaştı.
eh niye burdayız sonunda çoğunluk anladı. başka türlü de zihin meşguliyetleri oluşturmak ayrı bir sorunsala imza atardı. sancılanmaya hiç gerek kalmadı. hatta gereklilik algısının dahi bünyelerde oluşumlarına rastlanmadı. pek ne güzel...

necati meselesine isabet eden gecenin içeriği;
beyaz perdede, toptan dizi seyansları
nın dönüştüğü cmylmz gösterisi izlemece iken, müdehale sonucu, doğal olarak akla gelen bir alıntı ile artık uyku moduna geçişler içiiin...
"lütfen birbirimizi kandırmayalım".

Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa