şimdi sağ el işaret ve orta parmak; düz tutuosunn, whooooper mouse un üzerinde, sola silecek misali kaydırıosun(resmen mouse u okşuyosun); adam sayfayı geriye alıo. nassı ya dediim andır o an :) epeyce salaklaştım da tabbe, vay beeee demişim, yalnızım evdeyim.
hu ha bi de o anlara çok gülerim, yüksek sesimi yalnızken pek duymam tabe ben.

o diil de aklımda günlerdir kampoçya pirinç tarlaları. ne alaka eet alakası baraka'dan, deniz(!)den gelir. nassı güzel bişidir. ankara yolları için havaalanı beklemeleri, bir adet %4'lükle leyla modu ve kaçırmaya 10dakka kala ben gezinirken tarlalarında...

içerde dolanan burnu aktıran, beli sol yandan büken, 9'da sızdıran virüsten midir nedir, enerjim yine içimde patlamakta. üşüyorum valla tulumumu da yanımda taşımaktayım, okulda-taşlık yollarında-kantin önlerinde-deniz yanlarında :)


deniz*, hakkaten ya çok hom hom'um :)

*nassı göndermesi alenisinden daha ii dim mi?

havvanın griliğinden kurtulmuşluk rahatlaması ile geccenin bile sıcak hissettirmesi, bodrum oluşumunun bahşetmesidir.

hı hı dudağın yandan tarafa doğru kayarak içten gelen hissayatların sadece azıcık -ki içte yaşanan coşkunun bastırılması söz konusu, mecbur- dışa yansıyan görüntüsünün altında yatan besbelli evimdeyim dedirten bi tarafının bulunduğunu görmenin iç huzurudur.


çantada taşınan tooolet kağıdı hı hı belki de bünyenin gün içi 10derece düşüş yanında karasal-kıyısal farklılığının yansımasından kaynaklı hastalığın dalaletidir.

eve gelinen ilk geccenin kapı kenarı masa üstü torba dolusu bahçe toplantısı portakal birikintisi, ev sahibinin öngörüsünün işaretidir.

e yuh yemek+hane yemek içi portakal verilmesi e ye artık şunları, depolama dürtüklemesidir. az kaldı bademcikler kulaktan fırlicak, ı ıh burun olmaz hele kendileri kapalıyken (haaa son dakka çat kapı çorba yanında tere getirmesi of nassı güzel bir duygudur, canım cierim benim :* )

akşam yapılan güzel film gösterim eylencesi soonası cips üstü bahçe dalması minik mandalin, irili ufaklı portakal, bilmem neyden hallice greyfurt toplaması sırası, kendinden accaip sinsi dikenli boydan fakir otumsunun ettiği can sızıntısı- ki hala acaip el sızısı, yakması çekmekteyim şu sıra- aç gözlülüüğün, kendini bilmezliğin yannısıra toplamayı bilmezliğin, ama hakkaten biz bunlarla yetişmedik görgüsüzlüğün, öğrenicem :) azminin belirtisidir.

bazı harflerin iki kere tekrarı gereksizliğin, ikilemin kendini bilmezliğidir.


bu da eve gelecek rafımsı zımbırtının görseli çöçü ruhun kutlamasıdır.

bir bulunamayan karşılık istanbul. tamamen bilinmezlik denkleminin verdiği, bilinmezliğinden ötürü doğan ciddi anlamda burun direği sızısı cinsinden iç yanması tariifi karşılar mı...
bilemedim!

güneş varken bile gri kalabilen bi şehirsin, bravo valla. bagdemcikler ciddi ciddi şişmiş, şuan buraya daha farklı bi hastalık olayları yakışamazdı heralde.

çoktaaaan reddedilmiş bu dolaylar. yabancı bir şehirde gezerken, üstüne üstüne gelen insanların suratlarına bakıp, içten ben sizden değilim hissiyatı çoktaaaan beyni kaplamışşş.
-nası olur?
-evet hakkaten nası olur?
-valla bilmiom...

3 günde deniz özlenir mi demiştim, hı hı özlenirmişş!

çoktan kopmuşuz bi de üstüne ı ıh dönmem büyük konuşmalarını yapmaya da başlamışız. valla haklısın ilginç gelmekte, kavramlar karşılıklarını değiştirmiş bile. e yine beyin abondone, bünye sıkıntıda. iyi bişi iyi bişi diip ya gerçeği göstermeli, ya kabul etmeli ya da ikna. demmekki bu kadar kıssa sürede, hayat bu kaddar kıssa sürede, vay be...

öldürme hevesiyle, mücadele verdiğin nam-ı dierin, 2ay sonra yeğen olarak doğucak olduğunu, bundan sonra sürekli anmak durumunda kalacağını öğrenmek ne acaip. heh kader bu olsa gerek(!) belki de bir işaret; sürekli kızgınlığı bırakmak ve kabullenmek hatta o algıyı komple yok etmek gerek...

hmm bünyeye ancak bu kaddar gaddar...

daha bu gündüz 22de derece
ısıtan güneş altında denize karşı
bir sürü denklemleri çözüp
cebimde

gel*dim

ne bir alıntı ne bir gönderi...
aslında havaya sıkılmış
içe dönük,
içe kapanık,
içe yönelik,
dışarı kaçan içsellik
sıkılmış...

kaç köşe derken merkez kaç mı?
hı hı nası? merkez kaç?
eet cidden merkezi kaç?

köşesi olmadan olmaz dı, doğru.

geldim mi bilemedim.
sadece
ürktüm...

http://www.youtube.com/watch?v=Dg6gi34mqcI

çok güzelmişşşş. ya görünmezliğin ya transparanlığın oluşumudur kendi içinde. ikisi elbet aynı değildir. nasıl göründüğünde yatmaz farkı. nasıl hissettirdiğinde ya da nasıl algılandığında da... içine dönüktür dedik ya karşıdaki görmez zaten. kalmışsa etkisi geriye, tam da durduğu yerdedir.


tam da durduğu yerdedir derken, görünen o ki bir ziyaretçi var mış! bilmem ki işte, çeşitli senaryolar olası. gözde+kafada+kulakta dile gelir hemen. hi ho gelmiş, bakmış, donmuş, kalmış ve yana yıkılmış. eller yukarda. kalp krizi mi bilinmez... hı hı filmlerde doğruymuş demekki bu tip işlemeler. ı-ıh süsleme değiller! kapıda süren dakikalar, efenim hoş sohbetler ertesi, tam da kapanıcakken kapılar, farkedile gelirmiş. amanınnnn anı... akabinde ıy uy falan filan işte. napiiim içten gelir o da, engellene ne kelime ki. dokunmak ne mümkün ama kurtulmak da lazım merhumdan. bi şut, anca odur elden gelen... şimdi toprağa da ulaştıramadık, açıkta -veranda mı ki adı- kalakalmış vaziyette. ıy uy devam...



dipcik odur ki; a hakkaten uçmak vakti de gelmiş :))) bir sevinmeler e çünkü iner inmez kokoreç+bira muhabbetini ayarladık bile...

27''liğin on'da bir'inde görün'en kutucuk'a bak'ar iken
nil'den gelsin; akbaba...

ve
annenin kızım arada yemek yap dürtmeleri artık acıtmaya başlayınca...

e
hade bakalım diiip, yemek arasında okulun karşı dağlarını tepersin, bilimum mantardır ottur dere tepe, suyu yolları, inek bokları arasında bahar havası altında kayalıklardan zıplamak gibisi var mıııı :)
akşama çok bişi diil adını unuttum ama dallama gibi bi argo ayarında ismi olan ıspanaa benzer otumsu bişi bişi öğrendim, menüye koyduk bakalım...
mantar gezilerine bi ara çıkıcas ama bu sefer de aman kızım yemeee duyumları heh

zaten hastalık yolundayım sanırım. çalışma arası yorulma ile ağırlaşmalar mevcut. burnun iyice bi kızarmış uyarıları :S

bi yerlerden ercan saatçi ve sayenizde esti ya hayırlısı...

onlara bakınca öyle kolay görünüyor ki başka bir insanla bağ kurmak.
Sanki kimse onlara bunun dünyadaki en zor şey olduğunu söylememiş.
bir şeyi düzelterek diğer yaptıklarını telafi edemezsin.
jordan chase böyle derdi, fakat yanılıyor.
çünkü bunu sürekli yaparız.
dünya böyle işler.
işleri düzeltmeye çalışırız.
...
sonunda gerçek yüzümü gören biri oldu.
hiçbir şeyin ama hiçbir şeyin değiştirilemez olduğunun kesinliği.
karanlığın bile.
...
Bir dilek dile.


Dilek dile.

Bir.

iki.

Dilek dile.

Tabii dilekler çocuklar içindir.

*Dexter 5x12

ıımmmmmm dedirten toplu bi kahvaltıı, sonra biraz ucuz yer keşfi gezintisi e birazcık da bende oturma uzatması, sonra vavien var ki -tavsiye olunur- ya birascık daha izliim derkeeen tüm günü böylece yemenin iç huzur kaçırmları ama yok bişiler daha öğrendim avunmalarıdır sonrası;

kendileri mandalina oluyolar, bizzat bizim bahçeden. ilk defa gördüm, şaşkınım, ı ıh soymuyosun, aynen ağza atıyosun, süpper...

sonra, bebelere yapılan uvur zıvırları sahiplenme, ama birinde abc'dir al beni, e diğeri beyyaz şu sıra hayatta olan bir çok şey gibi...

ve birden hayat mac'lenir hi ho
nassı güzel bişidir. whooooops diorum ben ona :)))

3yaşında yeğenimin bil in başına geçtiğindeki kocca ekran karşısı küçük kafa haline döndük. gözüm gönlüm açıldı, mutludan öteyim şu ara (mutlu die bi mekan var bu arada burda (gereksiz malumat- dolmuşların önünde kocaman mutlu yazıo ki her gördüğümde bana çok komik gelio)

salaklama durumları da söz konusu haliyle. sıfırdan bi dil öğrenme debelenmeleri ama şimdilik...
güzel güzel...

okuldayım, oda karanlık, e hava karanlık, ışıklar kapalı. yağmur başladı, arada içeriyi aydınlatan şimşek çakmaları. ha bi de arada deniz izlemeleri ileeeeee müzik. gözde canlanan tablonun hakkını veren bir haleti ruhiye ı ıh yok.
e cuma akşamı, planlar yapılmış, enerjimiz bol :))

sürekli dönen de budur efenim...

http://www.youtube.com/watch?v=nZnYR8gc6bU

sabah kör vakti, radyo halikarnas dolayları (eet artık eski usül minik, portatif cinsinden bir radyo ile evin içinde hazırlanma turları atarak -ne zaman tv izledim hatırlamıorum bile)... hala gece modunda acı ile inleyen parçalar çalar, yuh bu kadar enerji ama pozitif cinsinden, iyidir iyidiiir.

hele hele yadigarım can cazım, daimi masa üstünü gösterir ve biz onu gömeriz :S


aslında sebebi bellidir; mecburiii hızlandırma durumları ile 27lik inchimi (kaç cm e tekabüldür hala akılda tutamıyorum valla, hı hı ayıp biliyorum), big mac imin -ekin'e sevgiler efenim :) - yollarını gözlemekten...
kendisi valla o kadar doyurucu ki hani pek bilmem ama whoooooooooper cinsinden, önümdeki 12 ay vadeyle hiç bişi yemesem -ki cidden aç kalıcam- yeridir :)))

ama keyif budur işte, okul öncesi bahçemi seyre dalmışken çay eşliğinde, birden yağan yağmur ve teoman gemiler eşliğinde hu ha bu ne bohem. ayaklar da hafiften üşür. horozlar ötmeden uyandım, cidden her gün horozlar ötüyo bu dolaylarda, kaz sesleri arada gelir, yahşiden yürümeye sırf inek fobisi yüzünden çekinmekteyim. ama keyiflidir çünkü ilginç gelir, alışık diiliz; her sabah mandalina ağaçları arasından yeşili, dereyi vs görerek denize kavuşmak, arada görünen güneşin vurmalı yüzü vs vs...
topluca yazı beklemekteyiz...

of sabah böyle bi haliyeti ruhiye hasıl olmuşken, gece nasıl geçer merak içindeyim.

hmmm salaklaşma durumları ile sürekli kafada dönen aman da kendini asmış bir zenci eşliğinde lan noluyo laaaan diyen güneşin oğlu replikleri, efenim üst üste yığılmış tesadüf aksilikler -bir kısmı felakete kayar- durum sıkıştırmaları...
sakin kalmaya çabalarken evet, beyinde iletim sorunları, haliyle bir yavaşlama ki belki de tam tersi aşırı hızlı atlamaları, amiyane tabir mal mal oturma söz konusu.

yok efenim aslında az daha ölüyoduk biz, aman üzülmesin sölemeyelim handikaplarıdır nedeni, sinirlenmelerin, zaten bu sabah itibariyle yaşanan bir laptop kaybı can acısı ile cebelleştik.

hı hı gördüm; geldi mi üst üste geliomuş ki
denizden:
-ya sen ne kadar sakin kalabiliosun, ben olsam şimdi...
(ben; gülümser)

bu muhabbet üzerine barsdan:
-e, seni en çok ne üzer?
(ben; tabiki duygu çöküşleri...)

başka hiç bir şeye o kadar çok üzülmemiştim ki zaten.
ama yok salaklaşmalar gün boyu, idrak güçlükleri, evet ya tek iletişim aracımı da kaybetmiş bulunmaktayım, canım ciğerim dediklerimin kayb-ı ihtimalini de yakınlarda yaşamışız meğerse :S

esasen arka plan hesabı -lap top ekran kartı yanmaları- foto çekimleri mevcut ama aktarılamamakta, sonra paylaşıma açılması ile acımı hafifletmeyi düşünmekteyim.

demekki neymiş; emanetle çalışmalara devam mış, hayat devam ediyor söylemlerine uyalım bakalım... sanırım son zamanlarda bir haylicesinden şeyler öğrenmekteyim. mutluyum...



hi ho asırlık koltuktan sonra bir iş üzerine bırakılan koku bombası, sanırsam fena halde kokan köpek mamasının midede geçirdiği evrimin dışa yansımaları. kapıdan çıkar, pencereden girer, olsun bakalım can can :)



eldeki kırış durumları temel sanata konu olacak cinsden olmuş ki eyvah eyvah :S
yok yaaaaau soğuktan o, hani bi de cilt kuru falan ya, hı hı öledir...




evet, en gereksizinden kalabalıkla renklenen odası benimkisi sanırsam, miray miray...



ve gün biter, iş makinalarının muğlası hımmmmmmmm

en çok dile gelen; yine neden ile bilinmesi iken, ulen bu esmece kafaya birşeyi indirir mi eşliği, dillenen başka başka vukuaların aynı kafada oluşan soru işaretleri hazımsızlığının midede yol açtığı yanmalar devamı buralar da soğurmuş pazarı.

öncesinde ise gayet sarısından ve mavisinden hakim bir cuma ve ertesi...






ozaman bir de;
http://www.youtube.com/watch?v=35jTn4S57t4

sabah görmek istediğim tek şey yine karşımdaydı, ama bu sefer sadece bana bakmadı; kim seslenirse oradaydı. odama bir kez dahi gelmedi. uzaktan baktı, arada sevdirdi kendini ama inadına o benim dedirtti soranlara. yuh diorum kendime...

sonra bir dosta bişiler anlattım, bir sene verdi. neeeeee bir sene mi? bir gün bile bi çok açıdan o kadar uzun ve yine aynı açılardan o kadar uzakken mi?
sanki gelsin der gibi 2011 ajandasını bile aylar önceden aldım; tabi ki istanbul. bir sene boyunca yüzyüze gelmeyi aylar öncesinden göze almışım. iimiş..


hmm 3 bölüm birden the dead walking(valla giriş bu şekil), 1ltlik marmara. of evde yapmadığım kadar güzel yemekler ile bana eşlik eden bizler. "geç oldu, uyku geldi, hadi kalkalım" derken, bu saat olmuş, evde hala ayaktayım. bişiler bişiler bişiler; işte=yine mış gibiler.

ben de annemi özledim...

bugünün meşguliyetinin özeti budur;

kendisi adeta bir azmandır, velhasılı kelam yürütülen tahminler ki tahminleri destekleyen dudak kenarı yırtık izleri, çok da alışık olmadığı sokak ortamında yaşadığı arbedelerinin ve sonucunda köşe bucak tırsma durumlarının göstergeleridir. odadan çıkmamakla birlikte, iri cüssesi ile sıkıştırıyo dahi olsa aynı sandalye üzerinde, üstelik zaman zaman kucakta uyuma istekleri iyi hoş aaaayyyyy yazııık vs vs de yemek ertesi gelip dayanılmaz koltuk üzeri koku açmazları sergileme olayını ı ıh hiç hoş bulmadık :)

valla yine de kızarak kovalayamadık. ama saat 5, geride bırakmak, arkadan bir süre takip etmeler ve duygusal bakışlarla yolun ortasında kalmalar... akıllarda da hala o var... yarına tekrar görebilme ihtimali gözetmekteyim.

eh o da yalnız, küsmüş, bir sıcaklık bir varlık aranmakta yanında ki beni seçmiş olması pek bi manidar :p


azman haliyle birilerini hatırlatmadı diil hani;
kujikonun anısına...


belki benim kağıt param bir şekilde döne dolaşa senin cebine girmiştir...

inceden gelen bir sıkıntı işte amaaaan ne bilim, can mıdır ön eki iç mi? ikisi de aynı kapıya mı çıkar yoksa bir yerde mi kesişir...

hmm birkaç gündür bakışıyoruz kendisiyle.
bu belirsizlikler dahi çok da keyif vermekte. karşılıklı duruşların uzaması bundandır belki de. ya çok acele etmemek lazım, zaman vermek lazım bişilere ya da aslında hiiiiç öyle düşünmeyip aksine beklemenin kaybından dem vurmak lazım, gözler kapalı bir şekilde. valla ne kimse ne de şey var bekleyen, herşey hareket halinde.


sanırım bu en büyük lükstür; salonun tam da orta yerinde...

deyinmeden geçemiciiiiiiiim;

hem çalışan hem evle çoluk çocukla meşgul olan kadın - erkek her neyseniz; hepinize saygılarımı ve hayranlıklarımı sunmayı bir borç bilirim. geldiğimden beri ilk defa adam akıllı yemek yapmış - ki o da bana kalsa yine yapmazdım; haftasonu deniz davetleri vesile mevzu bahis, burdan sevgiler :) - zor şey vesselam. bugünki hazırlık birkaç ay götürür beni :p zaten iadeyi ziyaret sırası ben de ni ha hahaha... öyle hafif bişilere de kı ıh, balıktan, mangaldan aşagısı kurtarmaz ona göre!

halaa en çok tükettiğim şey maydonoz ve hala yazarken maydanoz muydu diye bakınıyorum.

kavanoz açmak, kafasına vurup havasını aldıktan sonra bile zorrrr...

genelde birşeyler asarken iki çivi çakmak gerekiyo ve hep ikincisi çok meşakkatli, duvarı yaralayıcı, sonrasında parmağı zedeleyici oluo...

kendi evinde dahi olsa temizlik meselesinde kendini kandırırmışcasına köşe bucak yerine görünen kısmını kurtarma peşindeliğine devam edilio...

yalnız başına yemek ı ıh yapılmıo, fazlasıyla gereksiz bir zahmet olarak değerlendiriliyo... sonuç; kilolarda zayiat...

evdeki telin melodisini öğrenene kadar çalsa da üzerine alınmama hali sürerken, eskaza aaa bu benim ev teli deyip açtığında anneni bile tanıyamama durumları önemli mevzular olarak kayda geçmeye değer sayılıyo...

toplu dizi izleme seyansından henüz yeni dönmüşken, bir de izlenen "the walking dead" olunca; ı ıh gecenin sonrasında yalnız olma durumunu göz önünde bulundurup izlemiim deyip sakınmak gerekiyo... (sanırım şuandan sonra her sese yönelme, sinme gerçekleşme olasılığı tavan yapmış durumda)

ha bir de şu sıralar hayat alıntılarla devam ediyo...
Gün gelir, hayattaki her şey çekilmez görünür göze. Seçimler çoktan yapılmıştır. Elimden ancak hayatıma devam etmek geliyor. Kendimi avucumun içi gibi tanıyorum. Her tepkimi önceden görebiliyorum. Hayatım hava yastıklarıyla emniyet kemerleri arasına hapsolmuş. Bu noktaya ulaşabilmek için her şeyi yaptım ve ulaştım da...ama sıkıntıdan ölüyorum. En zoru da hâlâ hayatta olduğumun farkında olmam.
Mr. Nobody

evet, işim gücüm nispetlik :)

yahu duruma inanmakta zorlanıyorum.
du bakiiim tarih 3 aralık diyo ve 26 gibi bi derecede ama ne kadarı hissedilen bilemediğim bir memlekette, güneşden ötürü mutlu mutlu odada oturmuş, meşgulüm. yalnız dikkat! can alıcı nokta; üşür bir tip, kısa kollu yazlık bir elbise ile...

vaaaay be marşına telif ödeyen!!! gözünü sevdiğimin memleketi...






ve işte yığılmışlıklara ilk müdehale. odada bekleyen potansiyelin harekete geçtiği ilk an :) sonunda biri kelebek bardaklar topluluğuna dayanamaz, ilk hamleyi yapar.
miray'a sevgiler...

bu tarafta ise tümden günden gelen ders koşturmacaları ki ayakta durma yoğunlukta. sonunda diğer yığının yardım çağrıları, çaresizlikten ileri gelen bir hızla bu tarafa doğru ulaştı.
eh niye burdayız sonunda çoğunluk anladı. başka türlü de zihin meşguliyetleri oluşturmak ayrı bir sorunsala imza atardı. sancılanmaya hiç gerek kalmadı. hatta gereklilik algısının dahi bünyelerde oluşumlarına rastlanmadı. pek ne güzel...

necati meselesine isabet eden gecenin içeriği;
beyaz perdede, toptan dizi seyansları
nın dönüştüğü cmylmz gösterisi izlemece iken, müdehale sonucu, doğal olarak akla gelen bir alıntı ile artık uyku moduna geçişler içiiin...
"lütfen birbirimizi kandırmayalım".

annenin "necati, sakın üfleme" halleri eşliğinde telden ihtarları devam etmekte. çzellikle kritiklik hallerin hasıl olduğu zamanlarda, tahminlerin dahi ötesine geçen yakınlaşmalar sonunda daha da iyi görmekte ama hafiften(!) aralanan ağız; nelere yol açtı bilinememekte.

ya valla birileri sürekli latifelerde. oysa ki artık sanılan "herşey, heeep farklı katmanlarda akmakta"(?)

e bi süredir olmuşlar, olanlar, olacak olanlar tahmin edilmekte ve daha önceden düşüncesi dahi nefesleri kesmeye yeten o ol'lar, aynı kesintilere yol açmamakta -- neyse ki...

heh latife olan tarafı, metazori bir durumun temelde çooook zor gelmesine rağmen, katlanma meseleleri ile başa çıkılabilmenin demek ki mümkün olma tarafında!

anne'ye söz;
gördüm,
merak etme,
santoor'un güzelliği eşliğinde...


ne acaiptir, bazı şeyleri geçiceksinlerdeyiz... hatta geç geç bunları ya da geeeeeç geeeeeç... geçmiş zaten, altından ne kadar sular mı akmııış, öle mi derlerdi, üstünden bişiler mi geçmiş, yaşanmış mı sanki? yoksa mazide kalma ne kelime hatırlanamaz mı olmuş. yahu noluyo mu dersin, hani kimi hatırlamamak için çaba gösterir, hatırlamak için kasar mı bi insan... nie o hale gelmiş, yahu dur sor ma; yok yok şaşkınlıktandır.
bi sakin...

teşekkür ederim.
bugün en çok da bunu söyledim, işte tam da bu yüzden geçiceksin bunları canım...

vay bea kocca perdede oynanan pes mes'11 izlenceleri seyirlikti, kendime şaştım. oynayan koca bebeleri- bebe çünkü biara 27inch canıııım mac'in başında arkadan hakkaten aaaaynı bebe - daha çok girdikleri minik ifadelere tanık olmaktı keyfim :)

ha bi de bu arada böle ufak tefek usb uçlulardan toparlar oldum :) ışık hediyedir, satın alınmaz. pervane satın alınmadır, gayet de iş görür görünür, yaza inşallaa.

















buarada bebe'ler alınmasın, oldukça sevimlisinden iyi niyet göstermeliği bir terimdir ağızdan çıkan :) sevilenlere sölenir...



güsel güsel :)))

hmmm akşam olmuş, okulda odada, bi de ışıkları da yakmayınca, güneşin de kocca pencerelere deniz üzerinden vuruşu of of

hi ho ne delli gibi esen, kafada saç baş üstte etek elbise bırakmayan rüzgardan bahsediyorum yalnız, ne de beni haaaala iki büklüm eden, adeta gaz varmış ifadesini suratıma yapıştıran komple sol taraf sancılardan :S
ha tez durumundan hiiiç söz etmiim dicem, hadi bugün biras yol aldım gibi ve hemen gevşedim :)

yemmek memmek de düşünmek lazım, dünki gibbi komşuda pişer bizze de düşer sonra muhabbet muhabbet olsa..
komşuma efenim sevgiler tabbi

vu haa şişenin dibini de gördük, spartacus ün sonunu da. dexter da dahi bu kadar kan görmedim ki adam kan analisti :P

valla spartacusde bile duygulanıosun o derece yani. e tabi olay yine gerçek üstü sevgi aşk hikayeleri ki inanmak istesen de ı-ıh... 9gün tatil boyunca iş günü öncesini kafa bulandırmaya, kanı sulandırmaya ayırmak da bana yakışırdı heralde.

ne kadar da sessiz...

hmm eet sıkıldım, tatilden. tatil yapamasam da...

çoook meşgul olmak lazım, düşünmemek lazım, beyni bulanıklaştırıcak, içten geleni iyice yüzeye taşicak herşeyden uzak durmak lazım...

ama saymacalara devam. artık saymacaları bırakmak, bırakabilmek lazım...
hiç saymaya başlamamış gibi... keşke...

hala içerdeki ses volumü düşük dahi olsa, yankılarını bulmakta. ama sadece geri dönüşleri ben duymaktayım, sürekli tekrarlarcasına... beyaz diil ama sarı duvarlarda...

en iyisi erkenden zıbarıp yatmak lazım, kendini tutabilmek için, şimdiye kadar yaptığım gibi. artık böyle olması lazım, kandırmak diil kendini, olanı görmek, kabullenmek de diil, sadece olanı görmek için...

sağ el, baş parmak dolayları... kesikler, anneden kalan domates doğrama tekniği...

yeni yeni misafirler de var. üstelik çok da sevmişler beni.

kaz, köpek, horoz seslenişleri arasında en anlamsız geleni, beş vakit ardındaki yayını kesmek için yapılan hamlenin iki dıt dıııt sesi. nası yani?

ha bir de battaniye altı okumalarına dalmış yarım gözlerle, içerden gelen pat sesi... sanki bişi olmicak gibi çekinmeden atılma ki aşırma vakaaalarına şu aralar çok rastlanır olmuş söylentileri... neyse ki sadece beeeembeyaz bir kedi. işin ilginci hiiiç de uğraştırmadan girdiği pencereden çıkması diil, çıktıktan sonra dönüp birkaç saniye gözlerin içine bakması... bu da illaki bişilerden bi anlam yakalama çalışmalarının neticesi...

beden incinmeleri biraz hafiflemişken- çatlak endişesini tam da atmışken- üstelik panoları bembeyaz evlerle çevrili mekanda sarı duvarlara daha yeni asmışken, üstlerinde sadece iki-üç not gezinirdi, notlardan birinde yazanı dinledim. şimdi.

memlekette tüm evler beyazken, evin içinin sarı olması nası bi çelişkidir?
beyaz duvarlardan nefret ederken ah beyaz olsaydı duvarlar demek nası bi çelişkidir?
taş evlere özenip taş görüntüsü veren kağıt mı kaplasam amele düşüncesi nası bi çelişkidir? tv si olmayan biadama tivibu teklifi nası bi önermedir? (bliyoruz tivibu ne, neyse ne)
çelişkilerden önerme terfi seçkisi, sırf kendini tekrar etmemek niyetine yazılırken, sürekli tekrar eden şeyleri yapıyor olmak, heh warhol un dediği keşke biri ipek baskıyı çok iyi becerse de benim işlerimi benim yerime tekrar tekrar bassa!
şimdi bununla önceki mevzubahislerin ilişkisi nedir?
ha bi de utanmadan, üstelik kutu birası olmadan kutu birası soğutucu zımbırtısını alıp almama kararsızlğını yaşamak da neyin nesidir?

valla ben bilmem, spartacus izliyorum...

sakarlık diz boyu; sırta ve bele vurmuş, kafayı gözü yarmaya az kala geçici felç durumları ile paçayı kurtarmanın inlemesi fonda, yarıdan bakan gözlerle tezelden çalışmaları...

çekilen fiziksel acı gerçektir. durumun bu kadar dramatize edilerek dile getirilmesinin altında elbette belli bir neden yatar; dün gecenin ikisinden kalma moulin rouge izlemesi; son sahneler, çok iyi bilinen popüler parçalardan düzenlemeler ve aslında daha önce hiç düşünülmeyen lyric'lerinin inanılmaz lirik çalışmaları, ciddi anlamda duygusal dakikalar vs vs vs... özellikle normalde ikinci yarıya denk gelmesi gereken sahnelerden etkilenmeler olası. çok masalsı, sözde çok "yüce" artık yok öyle duygulanım derken ama cidden oldukça gerçekçi; mutlu son yok bi kere!

1
sesim hala yankılanıyo, boş görünüyo ama boşluktan diil, uzaklıktan!
görünen boş mudur? boş olan görünür mü? aslında görünmemesi gerekir ki boş mu hissedilsin... peşi sıra ne diyorum ben saatleri, iyi saatte olsunlar- yoksa bu da saatler olsun aslında sıhhatler olsun cinsinden mi :S

1+1
eet bakınca içerisi görünüo, perde yok tamam ama nedeni şeffaflıktan!

1+1+1
tek değişmeyen bence yürüyüş salınım-ı, o da kesinkez emin olmaktan!

herseferinde anneden gelen soru aynı, giden cevap da, ferahlık-tan...

***meraklısı olduğumdan diil, tınısını sevmekten kullanım!

çok yeni, hennüz epeyce boşluklarla dolu, geçen sözünü ettiğim azlık çokluk hikayesi işte. madem mevzu bahis ettik, görselleyelim diye devamı...


balkon-m



hala yetmeyen çalışma ortamı ofis usulü massa-m, ayakkabılık diye üretimi gerçekleşen kitaplık niyetine, oturmalıklarımın olmaması yastıklarını almama engel diildi :) ve arada boru döşemelik zaman harcamaları



ta daaaa; çöplerdedir gözüm dedim, alakasız iki parça, süpper silikon tabancam ve döner başlıklı + erken doğumgünü pastası yerine denemeler...

olduğu yerde kalan ama olduğu yerde aslında durmayan şahıslardan... azlık çokluktur ifadelerinin yanında azlık can sıkıcıdır hissiyatlarına karşı duramama ama büyüüük istekler imac ler, bu yüzdendir azlıkta sabit kalmalar. madem can sıkıcıdır; iki güne bir olanın da yeri değiştirilerek statiklik sözkonusu olmamakta. ha gözler de çöplerde hani garip atılmışlıklar aslında odalarda varlık gösterebilirler beklentileri ile...

bu arada sarılmışken senelerin kuştüyündene, görüp gözün kaldığı kaz tüyündende hala akıl.

valla bişiler tutuşmuş yol almak gerek diye kalmalar. şu ara sessizlik ihtiyaçtır. neyseki buralarda haaaala güneş açmakta :)

6 ekimden buu yana...

odadakoltuk zaman zaman yer değiştirirken sakinlerin de değiştiği gözlenmekte. oda gelen gideni ziyaret olayı şeysi ile bişiler sorma isteme can sıkıntısı sonucu proje tartışsak ne dersiniz sıklaşmakta oldukça. içilen çay-kahve bardakları kanatlanmışken bir bir odaya konmakta. git gellerde samimi servis zamanları yaşanırken, nassı yani eller yavaya nidaları sonucunda sessiz olun birazcık yavrucuuum... söylemleri aslında bünyede içerlerde salınmamakta. her gün karşıda görünen deniz ile aman ne de güzel hava sinirleri alarak, ömürlük uzatmalar ciddi anlamda söz konusu olabilmekte...






**son kare makina aslen şahsa ait olup, kullananı bir öğrencidir e öğrenci işlerine de yer vermek lazım gelir, obaaaa :)

***ciddi diil-im bu arada

hmm sanırım dün geceki kutlamadan kalan tatsız makarnadan ötürü 21.30-08.30 arası Baraka izlemeleri eşliğinde full mesai uyuyakalıp, bir ara otomatik çalıştığını nası oldu da farkettiğimi bilemediğim klima kapatmaları ve ardından mesai devamı... (nolyö bidakka bu kadar uyunur mu şaşkınlıkları sürmektedir)

o diil de sabah kalkınca izlenen social network gibi filmlerden arta kalan vay be adamlara bak zehir zemberek zeka hissiyatının verdiği salak mıyım ben sorgulamalarıyla yüzleşirken yalnız mıyım merak içindeyim... ya da tutku ile peynir yemeği sevme konusunda(peynire sevgimden tutkuyla yerim eet, yanında şekerlisinden güssel bi çay da içerim hatta ama burda kastedilen yarım paket tutku ve gayet tuzlusundan bir köyden peynirdir efenim)...

bi taraftan beklenen misafirlerden ötürü back to the future üçleme izlemecesi davetini geri çevirmenin hüsranını da hissetmiyorum değilim :S bu yüzden bi kilo üzüm yedim, şişkinti ile oturmaktayım...

vay beee ne pazar ama :)

koyu bir kakao eşliğinde -ki koyu olmasının nedeni evdenmezde bulunan hacimsiz tek fincanımsı ve sütsüzlükten ileri gelir- bodrum semalarında otuz günü devirmiş olmanın şerefine, eğlencelik cinsinden seyirlik süpper kahraman olmaya özenen bir ergenin maceralarını izlemekteyim.
sonrası niteliksiz bir makarna ile tembellik devamları...
normal koşullar altındayken bu koşullar içinde sanki dudak kenarları aşağı sarkar, ama bu aydönümü güzel bir gündü.

gerilerde bıraktığım günlerin total tahminleri ve sonucunda gerçek toplamı öğrenmenin verdiği şaşkın bakışları haaaaala görmekteyim. bu tepkilerin verdiği hissiyatın güzelliğini hiçbir zaman inkar edemeyeceğim bi gerçek. kasım zamanları hele de yaklaşan sonları, bu söylemleri etmeme nedendir, malum. herkes hadi canım göstermiyosun dese de, ben ama ama demekten uzak duramamaktayım :S
neyse napalım, bebe gibi ortalarda zıplamaktayım hala, içten gelenin dıştaki yansıması bu valla. 25 sonrası bir iki gün ara ile verilecek ıslak hamburger kutlaması, heyecanındayım :)

son durum dippo; benimseme evrelerine geçişlerde daha bi farklı. hergün denizi görmek ve ısınmak hala... yerleşme de yakındır, birkaç gün daha.



yenilerin esameleri okunurken suratlarda tebessümlerle hoplayıp zıplamalar eşliğinde... hele de evet nispetlik; yemek arası denize bi girip çıkiim diyebilmenin acaip ötesi güzelliği hem de kasım semalarında.

sonra evdenmez'e giden mezarlık yollarından geçerken her gün... yine günlerden birgün; duyulan bir yeni hayat biri, bir de hayatını yitiren birinin yol açtığı beyin hırpalanmalarında... en çok da yitirilen değil de yitirenin verdiği ses tonlarının iç acıtmaları... heh ne de ironik; hal bu ki buralar alabildiğine sakin akşamlarda...



planlanandan iki saat önce açılan gözlerle duyumlanan beethoven eşliğinde ave maria güzelliği, işleyerek dolduran...

hı hı kimi için sabahın körünün göreceliliği olsa gerek.

sonunda; hocam geldi kargonuz. üçgündü hani soruşturmaları unutulur. gelenin birinden okudukça yuh bu kadar mı denk gelir hayretleri. yahu bunları tamam buralara taşımayı sevmem. hani bakın ne de güzel söylemiş adamın biri tripleri... ama yok yapıcam. olay yüz ve ayna çerçevesinde cerayan etmekte!

"Yüz'de Yüz*" demiş adam(lar). birkaç şiir birkaç resim birkaç tipografi. takılan ifadeler şöyleler:

Bir yüz kendini çizerse yüzleşir mi?
...
Aslolan yüzümdür, ayna aynı hikaye!


Ayna hep ikiyüzlü kalacaktır!
...
Yeryüzünde yüzünü yer mi yüzün?


Göremediğim bir yüz var içinde,
yüzüyorum onun içinde!...

vs vs vs.

aslında 5 kere 12i geçmiştik, ama 1 12yi bulamadık 7 yaptık. evet bitaraflarda da hep hatalar yaptık. sen ararken kayıplar yaşadık. bir kere daha tarih olduk, tekerrürden ibaret kaldık.

hmm üç+buçukluk tatil süresince akademik okumalar yapmaktayım. ne hikmetse başından beri sürekli okumalardayım, yazmalara acil geçişler hala bekleme salonunda :S

daha ziyade haftasonlarında yapabildiğim evdenmez'e kapanıp, modern'likten söz etmelerle, kavramı anlamlandırıp bünyeye eklemleme çabaları emele ulaştırır mı bilinmez(!) en iyisi bu koşullarda modern ötesine sıçrayıp belki evdenmez'den yakayı sıyırıp paçayı kurtarınca, tersten bir dönüşle modern kavramını daha iyi oturtabilirim diye bir düşünce içerisindeyim.




kampüs avlusunun mesken yerleri; kocca şemsiye misali, ben sevdim valla iyi midir, işlevsel midir, moda mıdır, demode midir umrumda diil...



fondim çip ve pencere kenarı dizi dizi, daha yeniler...


odanın hem içi hem dışı ne de kolay karelenir; yere sıfır, deniz seviyesine yakın olunca...

ev bulmanın dayanılmaz hafifliğini yaşadığım şu günlerde, 12saat yol arasında o garip eciş bücüş tesislerinden birinden, ilk defa bişii almanın şaşkınlığını da halaaa taşımaktayım :) 12saat yol gidiyor olmanın verdiği psikolojik baskının tesiridir diye tahmin ediyorum. eminim maliyetinin beşyüzbin katına satılmıştır ki uyuyamamaktan gelen sersemliğin sonucu gelen pervasızlıkla evet kardeşim, al dım.
hem de tuttum küçük parmaa taktım.



nesse eve yerleşme olayına girişince ki sanırım bir hafta sonrasına tekabül etmekte, 2+1 i alınmamış maaş durumları ile içine koyabildiğim eşyaların karelerini buradan ifşa ederim (kelime anlamı itibariyle biraz abartılı olduğunun farkındayım, öle olsun bakalım).

Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa