şimdi uzun zamandır birşey yazmıyor gibiyim ya hani...
ya da ayda bir yazıyor gibi...
aslında birşey yazıyorum mesela...
yayınlıyorum, 
biraz bekliyorum, 
içimden sayıyorum,
sonra tekrar kaldırıyorum,
hissettiğimi sanıyorum mesela...

aslında çok şey paylaşıyorum;
sadece görünmüyor bir an göz kırpıyorum mesela...

zaman geçtikçe, kafamızı neden daha ağır hissetmiyoruz, 
ben öyle hissettiğimi sanıyorum mesela...
ve hep görünmezlik hapları, görünür kesiciler alıyorum,
oldukları yerdeler biliyorum ama kendimden saklıyorum mesela...

arada tozlarını almak için cesaretleniyorum,
bir an şamarı yediğimde 
işte o an,
kendime geliyorum mesela...

ağzım burnum birbirine karışmış,
her yer kıpkırmızı olmuş görüyorum mesela...

yine gün sayıyor,
göreceliliği yaşıyorum...
yapmam gereken çooook şey var zaman geçmesin
ama yok geçsin sonrasını yaşamak için ölüyorum mesela...

yazmanın daha bir zor geldiği düşünmenin bol bol tekerrür ettiği zamanlardayız azizim...
halbuki gönülden ne de çok geçer aksi seda...

hani sürekli alıştın mı?
e biraz anlat!
biraz görselle beze!

dürtmeleri.......................... 

yok, hiç de momentum sağlamaz esasında. amma velakin istenilen o ki buyrun ufak birkaç naçizane dokundurmaca hispanik ellerdeki hayata...

*tamam güzel şehirdir hoş şehirdir ama krizde olmalarına rağmen bu kadar çalışmaz, sevmem, iş bilmez bir memleket hayatı... oldukça yakın daha dün yaşanan bankada hesap açtırma girişimlerim bana verilen bir hafta sonra, üstelik saat 17:30daki randevu ile bu şıkkı açıklığa kavuşturdu zannımca. uleyn 17:30 mu, bunlar buldular eğlencedeler galiba, hangi kameraya el sallamalı? ha bu arada bankada bildiğin sıra numarası yok, evet valla bildiğin sıraya geçiyosun, evet valla on saatte sırada bekliyorsun, evet valla herkes hayat hikayesini anlatır vaziyette, evet valla saat 2-4 arası bazen 2-5 herkes siesta yapmakta, siesta sırasında fiesta yapan da varsa orasını gari ben bilemem. ha pazar günleri allahın emri heryer kapalı, allah mı dedim oh my god (ispanyolcasını ney lan)

**çok kozmopotik olması ve özellikle baaaaazı (isim vermiyim söz hakkı doğmasın) memleket vatandaşlarının çokluğu ile meşguliyetlerinden ötürü sinir bozuculukları insanı şeytana uydurur=ırkçılık vesilesi olur durumda (bana ne oluyosa, dağdan gelip bağdakini kovma hesabı)...

***ingilizce özürleri, özürleri kabahatlerinden büyük durumları ile insanı baya bir zora sokmakta, iyi tarafı dillerini öğrenirsin işte, por favor cühela avunmalarını geçiniz. saatte 100km hıza bağladıkları konuşmaları için slowmotion özellikli bir dekoderi yaklaşan doğum günümde beklemekteyim ozaman.

****pardon duyamadım? avrupa da yız mı de di niz gil ler den mi si niz? valla herkes gayet yerlere türkürmekte, çöp atmakta, bağıra çağıra itişe kakışa etrafta turlamakta, kişisel alana saygı mı! como? biri kokoreç standart dışı mı dedi? etraftaki piggy kokuları, a doğruu yaaaa, kokoreçle aşık atamaz durumda...

*****dün saat 11den sonra bana da alkol satışı yapmadılar valla!!!

haydi bir de dolu taraflarda gezinmece;

*her daim aktiviteyiz, aman her tarafımız eller kollar bacaklar dolu, sanat sepet tasarım, bol müzik, gırgır şamata gırla (dalga geçmiyorum valla öyle).

**oturmuş bir sistem, herşey dahil cinsinden hallice=yiğidi öldür hakkını yeme volume*2

***canım yurdumda alamaz yalanır baileys ve baileysgillerden burda bol buldum saçalım döke döke içelim durumları forever and ever sen çok yaşa çok varol... iyi mi kötü mü bilemedim ben onu...

****küpen mi var gel arkadaş, piercinglimisin, dövmeye mi bulandın farketmez hepimiz insanız, akıl dışgörünüşle yooooo erdemi pek bir okşar insanı!

efenim liste uzar gider,
zaman çabuk akmakta,
sıkmamak da lazım...
eksiler olmasa, artılara artı dense de adına, konsept 180 derece dönerdi hesabı...
totale gelelim
güzeliz,
rahatız,
rahatımız bozulmasın umarız...

mesela dışarı çıkarsınız, herkes her yerde gayet rahat, gayet ortada, teşhirci... kendi evlerinde bukadar kapalı olmaları pek bi anlaşılmaz gelmekte azizim.
iki aydan sonra, haaala.
sıkı sıkıya kapalı aralık dahi bırakılmayan kapıların, perdelerin gerisi ötesi berisi hadi ama dedirtir insana.

vala şaşırıyorum bazen acaba çok mu uzak çok mu yakın oldu, çekip sarılmak mı yoksa iki metre uzak durmak mı gerekio bunların alanlarında gezinirken. tamam tek bir ülkedeyiz, burada ikamet etmekteyiz bi süredir ama bu ülke vatandaşı dışında, 3-5 farklı cins arkadaş sahibi olarak adaptasyonda farklı levellarda, daha bi kafa karmaşasının yaşanmakta olduğu bu durum, kültür şokuna sek ve duble sebebiyet verilmekte.

kimi iki yanağından öpüyoduk, kimin elini sıkıyoduk, kimine uzaktan işaret çakıoduk evet bu konularda biraz çakıyoruz şuaralar.

zaten konuşmalarda artık üç dil yaşanmakta. mecburen ingilizce ile araya zoraki öğrenme alıştırma endişesinden ispanyolca ve haydaaaaa nerden de çıkıverdi, havada yakalanamayan türkçe ünlem ve tek kelimelikler...

ha unutmadan haftasonu gelen peder ve alamancasından da sevgiler...


insanlar, kendi mekanları dışına çıktıklarında, alışın olmama durumları ile ilgili problemleri var zannımca, zira yegane sorular bu konu üzerine temelli. benim de bu soruya bakışımda sıkıntı var galiba, alışmaktan kasıtlarını her defasında duymak isterim, soranın tarafından algılanış hali ne ola ki acaba? gelmekten/gitmekten beri 47 gün geçmiş. e 40*ı çıkmış gari.

içindeyken soyutlama hissiyatını duymaya başladığın o an, bu sorunun cevabında eveti yakalamaya başladığın an gibi gelmekte. muhtemel korunma ihtiyacı için oluşturduğun kalkanlar, dışardan gelecek herşeye daha duyu kabartmalar, 360derece açıyla algı alanını sündürerek sürdüğün yaşam, ne zaman ki çantada yatan kulaklıktan bağırttığın müziği kulaklara tekrar ulaştırır, işte o zaman turist modundan çıktığın andır. yüksek volümlü gırtlakların tahammülleri zorlaşmaya başlamıştır, hani kalabalığı, gürültüyü patırtıyı tölere eden engin bir sabır hali vardır ya onu kaybettiğin andır, mekanı ve zamanı daha gerçekçi yaşamaya başlamış gibi. çünkü aslında nerde olursan ol herşey hiç de o kadar güzel değildir. beraberinde beynini de taşıdığın sürece...

PS: hala espanol parçalamaları, bi dakka sakin halleri, hepimiz kardeşiz modları ile diplomasi krizleri devam etmekte iken güzel bea dedirten naçizane durumları uğraş dur sürüp gitmekte...

Holaaaaa
Alooooo
öğrenmeye çalışıyoruz,
aman azcık yavaş,
arada bir nefes alsanız konusurken ne de güzel olucak...
anladık pek de bir konuşkansınız ama biraz yardımcı olsanız hiç de fena olmazdı hani!

ha bir istirhamım daha olucak naçizane; ufak olan harflerden yok mudur sizde? ne olur azıcık daha kısalım şu tonu kuzum?

tamam anladık da öğrensek de anca ispanyolca, yine de anlaşamicas orası belli. neyse artık saolsun, varolsun, yaşasın beden dili!

şimdi ne yalan söliim filmi tam hatırlamadan bi benzetme yapiciiim. kendimi "LOst in Translation" modunda hissetmekle beraber bi bakıma bunun çok rahat birşey olduğunu iddia etmek konusunda ısrarcıyım. çok konuşkan insanlar arasında bulununca size söylenen en ufak birşeyi anlamamak çoğunlukla işinize gelebiliyor, bu gerçeği yabana atmamak lazım :) hele de gayet gürültücü bir insan topluluğu arasında iseniz, bağıra çağıra konuşulan falan, anlamayınca dışardan sadece bir gürültü olmaktan öteye gitmemesi inanın işinize gelmekte :) ama yok artık anlamalıyım demeye başlamış bulunmaktayım. zira uluslararası bir programda nerdeyse tek ingilizce bilen olmak (diğer açıdan nerdeyse tek ispanyolca bilmeyen olmak) zor meziyet azizim.

ha şöyle de bir durum var ki onların ispanyol olduğunu "sanan" bizleriz. onlar gaaayet ka ta lan lar.
11 eylül national day'leri iken bas bas "Catalunya is not Spain diye bağırdılar". resmi durumların çoğunda catanca ile karşılık vermekteler, bu durumda katalanca ezmek lazım gibi gelir ama yok şimdilik ispanyol olduklarını ve ispanyolca konuştuklarını kabul etmek istemekteyim ısrarla :)))

arada 4bin kmden fazla mesafe, farklı bisürü kültürdür, dildir ıvırdır zıvırdır varken, üstelik ilk defa gördüğün bir yerde sözde birşeylere sıfırdan başladın zannederken ala alaaa ben buraya daha önce gelmiştim durumu ı ıh 

de 
ja 
vu 
değil kardeşim. anlayaşılamayan bir durumdur her zamanki gibi. hani herkesin kendini özel hissetmesi durumu gibi. tekilde gayet ayırt edici özellikken, çoğulda gayet ortak özellik modudur ya hani. 
neyse bakalım, çözülür yakın zamanda...
o zaman hola from espana...

birileri vardı mutlaka, afilli cümleler söylemiş...

nereden haddime bilemedim;
birkaç cümle yazdım
tam kaçarken,
kaçarcasına,
arkadan...

yüzüne?
yemedi!

üstelik sonrası karşılaşmalar için zaman aşımının iyileştirici yanına güvenerek,
avuntu ile...

esas sorunsal;
o*f 
ne düşünür bilemedim...

sanırım çalışır durumdakini bozdum ben, 
elime yüzüme bulaştırdım 
derken, 
havada dolanan yüksek enerjisinde, 
iki senedir 
eriyik kıvamından katı faza geçememiş vıcık hissiyatların 
parmaklara bulaşmış, 
deriye nüfuz eden, 
pasak gibi görünen lekeleri ile devam ederken,

yine yüzler birbirine dönük ama paralel boşluklar ile uzaktan kırmızı elmaya ulaşamayanlardan 
mışız, 
mış gibi yapmışız...

magma tabakasına mı 
en uzaktaki yıldızlara mı ulaştım
bilemedim...


-hmmmm allaçatı da pek güzelmiş...

-bu iğrenç kıssacık şort modasını da kim çıkardı?

-paralı ergenlerin muhabbetlerine de doyum olmuyo yaaaaaani!

-bu* kendini bilmez şoför, bana, "bu* ne istiyo" diye konuşma cürretini de nerden buldu?

-tüm bunlara rağmen iskele muhabbetlerini süsleyen kikirdemeler*im, pek bir "mutluymuş"; bilinmeyenler tarafından pek bir takdire şayan bulundu.

-bisiklet tekerinin acil çağrısına en acilinden cevap verilmeli.

-az önce inşaatın tekinin iskelesini kafaya yemek üzereydim, o da ayrı bir konu.

alıntılarda kesintilerle tespitler...

işim gücüm
kendimle oynamak
beynim düş kaçakçısı
.
.
.
beynim
ışıltılı yolların kaçak yolcusu
çekerim ben
ateş üstünde oynaşırken
görürüm duman duman
dünyanın, kan akan musluklarından
içen dürzüler
hep ayık kalmakta
.
.
.
düş kaçakçılığım yoksulluktan
biletsiz yolculuk benimkisi
gerçek hırsızları var düşlerin
akıl yolu zebanileri
tanırsınız fala bakan gibi konuşan
tek dişi kalmış tefecileri
.
.
.


yoo yoo
tüm bu melankoli sadece bıktıran diplomasi
abuk işler Müdürlüğü
ertelenmek zorunda bırakılan birikmiş planlar ile ankarada geçmeyen günlerin sıkıntısı
ve
bir haftadır hissettiğim tam tabiriyle *kaçak yolcu* kıvranması...




arada görsel işaretler hareketlendirmeli algıları şeysinden...

hemmencik denniz özlenir mi?
hem de nasıl özlenir!

her gün bisikletle tepilen yollar sonunda kavuşulan caaaanım denniz muhabbetleri, 
efenime söliiim iskele sefaları... 
hem de nasıl özlenir!

ne yalan söyliiiiim; işşimi bittirir bittirmez yolumu bulma planlarındayım. 
Bu kez rotanın biraz şaşmasında sakınca yok zannımca. Bırakırken bodrumun yerinde durmaz rüzgarını alaçatı semaları nasılmış bi görelim bakalım.

hem bedenen hem fikren bol bol uyuşmali cinsinden 12 saatlik evlat acısı vala. 
son aşamalarında gitmelerin, son resmiyeti sırada. yok böyle bir dosya, yok böyle bir diplomasi karddeşşim ama öyle böyle değil; valizin yarısını kaplamakta. arkadaşlar bekler vedalaşma seansları ile aman sabahlar olmasın buluşmalarında. 


uleyyn bazen bazılarını ceplerime doldurup götürmeye niyetlenmiyor da değilim hani.

"Dünyada hepimiz sallantılı, korkuluksuz bir köprüde yürür gibiyiz. Tutunacak bir şey olmadı mı insan yuvarlanır. Tramvaydaki tutamaklar gibi. Uzanır tutunurlar. Kim zenginliğine tutunur; kimi müdürlüğüne; kimi işine; sanatına. Çocuklarına tutunanlar vardır. Herkes kendi tutmağının en iyi, en yüksek olduğuna inanır. Gülünçlüğünü fark etmez. Kağızman köylerinden birinde bir çift öküzüne tutunan bir adam tanıdım. Öküzleri besiliydi, pırıl pırıldı. Herkesin, “- Veli ağanın öküzleri gibi öküz, yoktur” demesini isterdi. Daha gülünçleri de vardır. Ben, toplumdaki değerlerin ikiyüzlülüğünü, sahteliğini, gülünçlüğünü göreli beri, gülünç olmayan tek tutamağı arıyorum: Gerçek sevgiyi!"

Yusuf Atılgan, "Aylak Adam", 1956






"Anlaşılan, gerçekten de hayal etmekle başlıyor herşey ... bir hikaye okuduğumuz zaman onunla öyle bir etkileşime geçiyoruz ki, içinde her karşılaştığımız durumu zihinsel olarak taklit ediyoruz. ardından beyinlerimiz bu yeni karşılaşılan durumları kendi hayatlarımızdaki bilgi ve deneyimle iç içe geçiriyor ve zihinsel bir sentez yaratıyor. 

Kitap okumak, beyinlerimizin kadim korteks yatağına yeni nöral yollar kazıyor. dünyayı görüş şeklimizi değiştiriyor ... başkalarının iç yaşamlarına daha duyarlı yapıyor.

ısırılmadan vampir oluyoruz. bir başka değişle, daha empatik. kitapların yaptığı şeyi internetin sunduğu sanal dünya yapamıyor."
Olağan Psikopatlar, Kevin Dutton



yeni bir ayar her zaman çekilir,
bütünü parçalara ayırmak kolay(!) nasılsa.

parçayı birleştirmek amaç değilken,
nasıl birleştirebileceğini bilmek önemlidir.

önce bilir,
bütünü alır,
ayırır,
tümden gelip,
ayrıklardan tüme varılabilir.

parçalara ayırmak bozmak değildir,
bütünü kavramaktır esasında.

bütünü kavramak,
eldeki parçaları farklı kombine edebilme yetisine ulaşabilmek içindir.

olanın alternatifleri ise, 
her zaman,
her koşul ve durumda
kaçınılmaz bir şekilde 
ihtiyaçtan ileri gelir.

yeni bir ayar her zaman çekilir...

tam anlamıyla uççarak geldm caaanım memleket bodrum köşelerine. uleeeyn bu kadar cok 3gün mü olur? bu kadar uzun mu sürer birer birer "eveeet bugün pazartesi. yarın salı. çarşamba yol" hesaplamaları.
rüyada atların tepiştiği çetin ceviz 3gün.

sonunda restleştik pederle ve yolları ayırmaya karar verdik.
artık incelmiş kopar uzun zamandır yamalar.
uleeeyn sanki ölüyoruz,
daha gitmeden,

denizle avunuruz...


bir Saç Tokası*
baş harfleri büyük yazılası...
özelliği özel bir isimden ileri gelmekte.

bu yazı da o isme duyulan saygıyı dile getirmekte. nedense hissedilen aynı zamanda bir minnet borcu ve böylece iç ses teselli edilerek huzura erişmekte.

yine olmak istenenler listesinin sonlarında gezinmekteyiz. listenin hitine yakında kavuşmak konusunu işliyoruz. herşeyi dramatize etme vaktini henüz geçmemiş. Bugün bir adım daha yaklaşmisiz.

görevlen*dirilip* - ilişiğimiz kesilliyor*
ne can sıkıcı betimlemeler bunlar.
ilginçlik;
e biz boyle iyiydik kafa sesleri
noluyo laan
şey pardon size anne diyebilir miyim?
azıcık sefkat istiyorum beeen
gidiyorum beeeen :s

...bu en önemli sorulardan biridir. Sıkıntı hissetmek için zeka gerekir. ...bu bir lanet değil kutsamadır aslında. bu sıkıntıdan hayatın anlamını sorgulama ortaya çıkar. sıkılan insanlar hayatın sıradan anlamlarının tatmin etmediği insanlardır. 

...aslında zeki olan insanlar sıkılırlar. daha çok para kazanmakta herhangi bir anlam görmezler. para faydalıdır ancak herhangi bir anlam içermez. ...bu sıkıntı sonrası kişi içe yönelmeye başlar. böyle bir insan dünyadaki tüm gücü ve parayı ele geçirse bile varlığının değişmeyeceğini anlar.
böyle bir durumda iki olasılık vardır. ...mantıki açıdan bakarsanız herhangi bir anlam göremezsiniz ve sıkıntı daha da artar. bu durumda tek yol intiharmış gibi görünür*
*OSHO (Zen ve Tasavvuf Felsefesi)

Jenny Holzer, Truisms, Survival, 1983

Seviyorum seni, rezil başkent! 
Orospular ve haydutlar, 

Sunduğunuz hazlar sonsuz, 
Yazık ki anlamaz bayağı inançsızlar.
Charles Baudelaire 

bir süredir ankara  aleyhine çok söylenir olduğum hissiyatına kapılma sonucu, akabinde tezahür eden *nankörüm lan ben* kötü hislemesine göndermelik, 
durumu 0-0 a çek tik. 
saygılar...


son birkaç günü kalmışken altından ne çıkıciik merak içindeyim.
yamuk yumuk da olsa sol ile yazabilmekteyim şekerim.
sorun değil, sağ ile de aynı yamuklukta yazmakta idim.

sonuçta 1 ay rapor ile yatmalar ve uzun zaman uzak kalmalar, iyi geldi tatiller.
aa çocuklar benden harbiden korkuyolar, nerde olursa olsun kafama kadar alçı ile hiç tanımadığım 7-77 yaş aralığının bir sempatisini kazandığım kesin, her yerde bir muhabettir başlıyor. tipten daha çok attan düşmüş değil de motordan düşmüş gibi göstermekte olduğumu öğrendim ya da bu hali daha bi olası gelmekte insanlara,
e mantıklı gibi gibi...
ne yalan söliim gece gezmelerine devam ettiiiimiz süslenmeli halle alçı eşliği pek haşin göstermekte.

ha fotoda evet pc bulunmakta. sanki end of an era....
27im imac-im 2,5 sene sonra ve şimdi başka ellerde. zor oldu da,
iyice toparlandığım şu araf günleri, ne zaman mutlu sonla nihayetlene ki acaba?

zoraki solak takılmanın farkını beyin işlevlerimde hissederim sandım. belki sonrasında emarelerine rastlarım. önce magic mouse tersine almaları sonra uleyn solla da yazarım ile uleyn baya baya yazıyorum şaşırmacaları :) sol lobda eLEktrik atlamaları emareleri bilinç düzeyine ulaşmasa da sağ da hafiften bir gücenme; sağ gözde kocaman bir kızarıklık ile baş göstermekte -yok bu solun işi de olabilir.

efenim solla pratiklerimiz son gaz ilerlemekte, 30 gün zoraki istirahatin acısı okumalar, izlemeler, şükür bacak sağlam gezmeleri ile çıkarılmakta. hele ki 3d ne varsa giderim ile izlenen G.I.Joe efendiler. her taraf amerikan kokar ama yeni gözdelerden Byung-hun Lee ile ninjamız, Joe efendilerden pek bi iyiler. Bu çekik göz beyefendinin film için özel yağlanan vüciiidi dışında taze izlediğim Masquerade sevdim galiba. pek bir içli olsa da eski dönem giysiler, krallar, hizmetkarlar ile ilgimi çeker.

bunun dışında, ekstra gereksiz insan uğraşmaları her şekilde ve sürekli zaten devam eder, ne zaman düzlüğe çıkılır, inişlerden kaçılır, bir ara yokuşa sürmeden yükseklerden uçulur?
hala o zamanları beklemekteyim... bari bir kaç kelime ispanyolca öğreneyim.

işlevsizleşen sağ kol durumuna bir ad koymak gerek, bundan sonra onun adı ""radius baş kırığı"" olsun dediler. böyle şiş kolla olmaz ba<ştan aşağı alçıya alalım dediler5. 3 hsfts dursun 1 hsfts da rehabilite edderiz dediler, rapor veririz yatarsın dediler, şöyle bir sağdan, bir soldan sıkıca suratıma geçirdiler. 
bilimum güçler tarafından saf dışı bırakıldığıma inanmaktaym. en sevmediğim de yarm kol moıdasıydı be azizimm. artık sol kol pratikleri yapmaktayımb (yazım yanlışlarının sebebi ziyareti...).

""
    iki seneyi geçkindir uzak lamalar, hem içerden hem dışardan.
252 ve 48 dir yapılan hesapların ve bazı şeyleri hesaplayamamanın verdiği sonuç.
yine aynı hesaplar ve hasaplayamamalar ile iki katı resmileşmiş sonuçlardan çıkan 34 ile daha uzaklaşmalar ve meraklar...
nası görmek istedimse öyle işte...

me
se
le

48:4=12:2
48 = 4 8 = 4+8=12:2
48-42
48-6=42:7
48:8
48-12=36:6 
                        ""
diye yazılmış, yayınlanmamış eskilerden. arada kabulleri değiştiren noktalarla birlikte, uleyn yine çekiyoruz herşeyi üstüste dedirten*** can sıkıntıları üstüne taze taze attan düşmüş olma durumları. şimdi bizzat "attan düşmüş gibi olmak"ın daha bi anlam kazandığı günlerdeyiz sevgili Kay...
-ki kendisi saf kan arap, bir hayli genç ve zamanında korkutulmuş, acayip heybetinin aksine oldukça ürkek-

amannın nassı da şaşırttın öyle, nasıl da attan düşmüşe döndürdün, manejde sevgili kumlarla buluşmamız 3 kere tansiyon düşüklüğü ertesi içerde ne varsa çıkarmalar ve öncesi içerdekilerin aralarında yerlerinin tamamen karışmaları ve acil ile son buldu.

sevgili genç irisi saf kan arap Kay...

profesyonelliğe biraz daha yaklaşmış olmanın (yeri öpünce öyle söylenirmiş) haklı grurunu yaşattın. bana çıkardığın fatura kaba et ağrıları, işlevsizleşmiş bir sağ(!) kol ile acilde acılar içinde inleyen, rimelleri akmış, saçları birbirine karışmış, çizmesini dahi doğru dürüst giyemeden ilk defa sedyede taşınmış geçkin bir genç binici.

yok yok yine de ucuz atlattık.

ha bir de buradan sevgili can dostlar Roxy ve Maria'ya çok sevgiler...

***son durum
6 haftadır sesi sedası çıkmayan akibeti belirsiz kasko mağduru telefonum yakın zamanda elime u la şa cak mış ha di can nım

ağustos beri uğraşlar, doktora çabaları heh dışarda, ama dışardan okunan, deve yükü para ödemeleri ile sevgili yök'ün yokluk uğraştırmaları son sürat devam etmekte

sağlık sıkıntıları, neee kanım tavana vurmuş, damarlar son  haddi şaşkınlık içinde

uleyn ihtiyaç sahipleri için verdik yarım litre, o kol da dehşetle keş görüntüler, morlar içinde

üstüne Kay dan sevgiler...

son bombalardan;
-neyiniz var? 
- attan düştüm.
iması ne üdüüü belirsiz bakışlar :)
-peki şikayetiniz var mı?
-attan mı?


önce Graphic Design in Japan'de geçen samurai felsefesinde zihin boşaltma durumlarının self realization tarafına çekme ilgisi kaynaklı, uzun zamandır izlenmeyi bekleyen anime serileri ile başlayan bir serüvenin hikayesi, bunlardan mütevellit...

*samurai champloo(süper tipler, süper tripler, ingilizce değil orjinal izlenmeli her biri)
*samurai 7* (krusawa)
*african samurai* (samuel l jackson seslendirmeli, ırk ayrımı değil benimkisi ama açıkçası samurai durumu ile zenci genel yürüyüş ve triplerini bağdaştıramadım,yakıştıramadım, kendisinin filmi de mevcut olup çok da izleme hevesli değilim).

sonra ara ara filmler,

*Hara-Kiri: Death of a Samurai(2011 yapımı "güzel japon -eet olabiliyor-" Ebizo Ichikawa için izlenesi )
*13 Assassins(bu kadar kan bu kadar şiddet fena kategorisinde ama soluksuz izlenir, önerilir)
*The Twilight Samurai("güzel japon -eet olabiliyor-" serisinden Hiroyuki Sanada için izlenesi)

arada

*Ip Man 1-2-3* (accaip gereksiz önyargı ile bir sene izlenmeden az kalsın siliyim gitsin modunda bekleyen süpper film, serinin ilki en başarılısı, diğerleri artık holiwud bolivud malesef)

Sıradaki The Pillow Book 

valaa keskin farklar her zaman ilgi sebebidir, merak ve e biraz da deneyimleme heveslisi oluverirsin.

memleketim belge püsür işleri ile oyalanadursun, artık biraz uzaklardan izlemek daha mantıklı gelir. hatta tek bir olay -gecikmeli de olsa- giderayak bu civarlara bakış açını değiştirir. düzenli yapılan, hemen ertesi bacak, karın ağrıları ile akşama iyice tezahür eden gün yorgunluğu; roxy'dir, ingilizdir, asildir, nassıl güzel ve sakin, zekidir. biraz iricedir, yardımsız evet bacaklarım yetişmiyor :) havuçla beslemelik, sirkeli sularla tüyleri parlatmalık heybetli aygırdır kendileri. giderayak tanışmanın şerefine nail olup buraları seviyorum, çiftlik istiyorum, at istiyorum diye dolanırız.
temelden başlamalıydı zaten. motorlu taşıt öncesi at, bisiklet. motor denemesi sırada. bence doğru rotadan ilerlemekteyim.


geçen sefer beni kaçıran ama soğuk kanlılıkla hükmedebilinesi, adrenalini tavan yaptıran, negatifi etrafa savuran avuçlarla alınan pozitif enerji, Roxy'ye -karın, bacak ağrıları eşliğinden- buradan selam olsun :)



brokratik işlerin güüüüzide beklemeleri ile kabul olunan programı dışarda bitiren nadide insanlar arasına katılma yolunda emin adımlarla ilerlemekteyim. 
yaaahu bırakın be ni de gi de yim!

bir önceki posta gönderme;

çantaya gizliden** atılan 3-5 mandalinanın nedeni; 
3ün 5in hesabını yapıp, kalp kıran sevgili yerli halk...

ikinci sene sonunda da görünen manzara belli.

peki
tamam
yerde çürüsün bunlar ve sen 
bir tane dahi göz hakkı olarak verme kardeşine.
işine geldiğince...

sonra pek bi vicdanlı, yurdum inananı geçinirsin,

zaten biliyoduk,
hiç de şaşırmadık.

şimdi klasik belirlemeler efenim bazı tespitler;

geçen sene toplamı ile bir önceki sene kıyasları=daha mı tembellik yapmışız?
yazmak yerine daha mı çok düşünmüşüz acaba?

yeni yıl kuralları; daha bir rasyonel olma kararları.

an itibariyle itirafı ifade gecikmeden geliyor;
çok sıkıcı bu sanat sepet konuşmaları.
daha rasyonel olalım=self realization adına daha bir spiritüel dünyalarda gezinirken motivasyon meditasyon dolu olalım.
zira ifade etme uğraşısından bir hayli uzağım.

beklenen keskin kırılmalar (ne demek istedim bilemedim) No1; değişen rasyonalite gerçekiliği(!)=kavramlarda gözle görünür, dikkate bir hayli değer yer değiştirme.

ha unutmadan yeni yılın ilk dakikalarında yine yollar için bilet ayarlamalarındaydım. bugün de halis imzalı kabul belgem gelmiş, aradaki köprüyü görmek çok da zor değil.

mandalinalarsa yine zebil, yine yerlere turuncu toprak olmakta. 
kamyonlara toparlanmadan önce son ağaçtan toparlanmaları 
gaaayet izinsiz çanta doldurmaları ile bahçe gezileri de pek bi keyifli olmakta...

Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa