efenim, öğle ve akşam yemeklerinin evde yendiği zaman dilimlerine houseu sıkıştırmalara devam. aslında yemeklerde izlenebilecek en son şey; mide ara ara kalkıyo, işlenen konular doğrultusunda gösterilen sahnelerden, ama olsun. house bu! tam anlamıyla sözleri not alınası.

her bölüm, milyonda bir raslanan vakalar vuku buluyorken, artık bu döngüden sıkılmaya başlamışken, araya farklı şeyler sokuşturmak suretiyle yarılanan göz kapaklarında gözler, fal taşı oldu yeniden.

hatta oyle ki, duygular sular seller, salyalar sümükler, sonrası gidip anneeee diye yakınınızda bulunan, istediğinizde dokunabileceğiniz sevdiğinize yapışmalar...

klasik ötesi; sevilenin kazada kaybedilmesi, dahası kolların arasından kayıp gitmesi, bir daha görememe, dokunamama gerçeği teması evet. ama bence güzel işlenmiş. işe yaradı valla, ama bir kaç günlük işte.
nie mi; e insanız.
çabuk unuturuz,
çabuk alışırız,
çok sündürür acaip yıpratır sonra kendi haline bırakıp eski şekline dönmesini bekleriz bön bön bakarak...

dur ben bi koşu gidip kafa yasliim yine
bencillik mencillik evet doğası, özü bunun üzerine kurulmuş. kimse inkar etmiyo. ne var ki o kollar her daim sarılacaklar! bunu bilmek güven veriyo mu veriyo...
artık herşey bilinmezken, yegane kalan gerçeklerle avunmayı da çok görmüyorum kendime. farkındayım da...

0 yorum:

Sonraki Kayıt Önceki Kayıt Ana Sayfa